24 Kasım 2009 Salı

ACI

Bir daha iyi ,en azından daha iyi olunamayacak hasta haberleri acıtır içimi.Beyoğlu yazılarımı okuyanlar bilirler Kemal Amca'mı. Bendeki emeği, gözetimi,babalığı o apartmandaki yerimi mutluluk mabedine çevirmiş kendimi sonsuz bir güven içinde hissetmemi sağlamıştı.Gelinliğimi sürüye sürüye konfetiler eşliğinde apartmandan uğurlanırken bir hafta olmuştu sevgili eşi Kamile Teyze'yi toprağa vereli.Onun ebediyete olan yolculuğuna eklenen benim başka bir hayata merhaba yolculuğum gözyaşlarımızın daha da coşmasına yol açmıştı. Üzüntü ve sevinci çok kısa aralıklarla birarada yaşıyor olmamız içinde bulunduğumuz anı daha da sıkıntılı bir hale sokuyordu. Düğünden bir gün önce elinde hediyesi ile kapıya gelen Kamile Teyze gözyaşları içinde bana sarılmış, sağlığı el vermediği için düğüne gelemeyeceğini söyleyerek af dilemişti. Uzun uzun sarıldık ve birlikte ağladık. Ardından da oynak bir İzmir havası söyleyip gerdan kırmasıyla gözyaşları yerini kahkahalara terketti. Bilemezdik ertesi gün uzun ve geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkacağını. Oysa o gün ne kadar da sağlıklı görünüyordu. Hayatın ne zaman sona ereceğini bilememek hayatı daha da değerli kılan en önemli unsur.Pişmansız,keşkelerden yoksun hayat sona ererken ardına bakmak üzmez insanı.Çünkü orada gördüklerin seni acıtmaz.Memnunsundur durdukları yerden,yitip gidenden. Misyonunu doldurmuş hayatlar kalmak için ısrarcı değildir. Bu yorgun ve bitmişlik değil,doygun ve mutlu bir hayatın vermiş olduğu dinginliktir.Telefonda duyduğum ses ne kırgın,ne üzgün ne de korkaktı. Kötü huyluymuş kızım dedi,Kemal Amca. Kabullenişinde her zamanki cengaverlik, delikanlılık ve hala aşık olduğu kadına kavuşma sevinci vardı. Benim sesimde ise umut, reddediş, gözlerimde ise dinmeyen yaş .

12 Kasım 2009 Perşembe

KOCAKULAK

Meraklı milletiz biz vesselam.Herkes herkesi merak ediyor. Kadın kocasını,koca patronunu,patron metresini ve parasını, metres gelecek rahatını, öğretmen müdürü, müdür müfettişi, müfettiş terfiyi...Uzayıp gider. Öyle ki bu merak bazen hastalıklı bir hal alır. Duvara kulak dayayan komşular, cep telefonunu karıştıran eşler, çocuklarının günlüklerini okumaya kalkan ebeveynler,birbirlerine dedektif tutan çiftler,..ler,.. ler,.. ler,.. ler. Ne hazin. Ne hazindir ki bu sinsile devletin içine ,ta en başına nüfus etmiş . BAkan merak ediyor;bakması yetmiyor duymak da istiyor.HAkim ne demiş,savcı ne söylemiş. Tam 56 hakimi dinlediklerini itiraf etti Bakan. Hakim amca ay sonunu çıkaramayacağından dem vurarak akşam evde demlenip onu unutanları unutmak istediğini,diğeri çocuğunun okul taksitlerimi ödeyemediğini, bir diğeri eşinin 20 yıldır aynı koltuk takımında oturmaktan usandığı için başının etini yediğini ve diğer tüm hakimlerinde benzer şikayetlerini duymuş olmak Bakan'ı pek memnun etmese gerek. Bakan aradığını bulmuş olsaydı zaten, duyardık cümleten. Peki güç kimde? Makama sahip olanlarda değil, orası kesin. Güç, kendini halk ile bütünleşmeden alır. Güç ve güven doğru orantıda ilerler.Kendini halk desteğinden uzak hisseden iktidar her devirde bu tür bir zafiyet içerisine düşmekten kurtulamadı. Sovyet Sosyalist Rusya'sı da, Abdülhamit Dönemi Osmanlısı,Nazi dönemi Almanya'sı da. Sonlarını tarih yazdı.Pişmanlık ve hazin dolu. Umarım cumhuriyetimiz ve demokrasi ,yaşanılan bu dönemi kendi çarkları içerisinde öğütüp pişmanlık ve hazin dolu bir son hazırlamaz. Çünkü unutmamak gerekir ki, bugün hukuku ellerinde bulunduranların da bir gün hukuka ihtiyaç duyacakları kesindir.

11 Kasım 2009 Çarşamba

UMUT

Gözlerinden umut almış olsam benim için yeter.
Görmüyorum,duymuyorum; dönmüyor hiç gece gündüze.
Gelsem yanına,konsam yuvama
Bir umut yeter hiç korkma,bir umut yeter
Dümeni sende hiç korkma; hazırım yeter.

Bebek! Seni seviyorum.Ben ne yaptım hayata?
Yorgunum artık.Gel sarıl bana.
Bebek!Seni özlüyorum.Bak ne oldu hayata?
Solgunum artık.Gel sarıl bana.

Deydi denecek birer birer
Çekilen bu üzüntüler.
Gülecek o solan yüzler
Açacak rengarenk güller
Bir umut yeter,korkma!
Bir umut yeter.
Dümeni sende hiç korma!
Hazırım,yeter.

Z.K.

MASKE

İlkokul 2. sınıfta şemsiyeli şapkayı tüm okul karşısında tanıttığımdan beri yeniliklere ve tam donanımlı olmaya pek açığımdır. Sevgili kuzenim bir ara bana "tam teçhizatlı kameraman cevat kelle" diyerek takılırdı. Zamanında gittiğimiz spor salonundan çıkışımızda çantamda ona da alınmış yedek atlet,havlu, eşofman ve saç kurutma makinasından sonra buna hak kazandığımı düşünmüş olmalı ki, çok da haklı :) Bugün sevgili kızımın gece hiç uyutmaması sebebiyle işe araba ile gidemeyeceğimi düşünerek tren ile yollandım yollara. Şu domuz gribi çıktı çıkalı herkesten önce aldım maske ve jellerimi,koydum çantaya. Trene biner binmez taktım maskeyi ağza. Tam karşımda oturan karı-koca beni görür görmez dürttüler birbirlerini.Tamamen önlem olsun diye dedim ama benden gözlerini kaçırarak fısıldaşmaya başladılar. Benden başka da maske takan yok. Kadın çantasından önce jel çıkarttı.Bir güzel süründüler.Ardından hemen fıs fıslı kolanya çıktı onu da sürdüler.Hemen ardından da ıslak mendil çıktı.Tüm bunların arası 5 dk. değil.Panik halindeler.Eyvahh dedim beni virüslü zannettiler. Neyse bu kadar çok şeyi sürdükten sonra bir müddet rahatladılar ama gözler yine bende.Aksırıp öksürüyor muyum diye bakıyorlar herhalde. Ben de tık yok. DAha sonra adam elindeki torba ağır gelmiş olacak yere bırakayım dedi ve yere değer değmez kadının bir hışımla tormayı yerden almasıyla tekrar bir panik havasına büründüler.Torba yerden alınarak adamın bacağına kondu derken,kadın yine panikle torbayı adamın kucağından alarak oturduğu koltuğun sırtlığına yerleştirdi; aynı süratle ıslak mendil çıkartılarak adamın pantalonu silindi.Çıldırdı dedim bunlar.Ama onların bu çıldırmış halleri beni de etkilemedi değil. Terene binenleri kollayıp kimin öksürüp hapşırdığını kollamaya başladım.Ağzımı ve burnumu tamamen kapatan maskeye rağmen burnumun içi kaşınıyor,hapşırma hissiyle karışık öksürme dürtüsü uyanıyor. Öğlen yediğim soğanlı marul salatasının kokusu direkt burnuma gelerek panikten dönen başıma bir de mide bulantısı ekleniyor.Aman Yarabbi şu ışınlanmayı da daha kimse bulamadı diye hayıflanıp bir yandan da kafayı mı yiyiyorum diye düşünürken ineceğim durağa gelmişim .Eve kadar öyle bir yürüdüm ki koşar adımlarla,bizimkiler kapıda beni karşıladığımda ağzımda maske ile bayılmak üzereydim.Bu görüntüm kızımın pek hoşuna gitmekle birlikte eşim görünen halim ve anlattıklarım karşısında gülmekten bayıldı. Doktorların dışında ilk defa Michael Jackson' da görmüş olduğumuz maske yenilik olarak benim hayatımda da böylelikle yerini almış oldu.

9 Kasım 2009 Pazartesi

AÇILIM

Bugün haberleri seyrederken Berlin Duvarı'nın yıkılışının20. yılı olduğunu öğrendim ve 20 yıl geriye gittim. On yedi yaşında lise son sınıf öğrencisiydim. Herşeye, en fazla da öğrenmeye aç ve meraklı olduğumuz o yaşta bu gelişme hepimizi çok ama çoook etkilemişti.TRT de izlediğimiz doğu bloktan batıya kaçışı konu olan filimlerin artık tarih olduğunu düşünüp, böyle bir olaya tanıklık etmenin sonsuz heyecanını yaşamıştık. Mutluyduk, heyecanlı ve umutlu.Şimdikinden çok daha fazla. Beş alytı yıllık planlar yapar evlilik tarihlerimizi bile ayarlardık. Naiftik.Konuşacak ve tartışacak çok şeyimiz vardı.Hep münazara halindeydik. Konuştukça,tartıştıkça kendimizi daha iyi hisseder, memleketi daha iyi hale getirecek( o zamanlar kurtarılması gereken bir memleket olduğu düşünülmezdi) aydın kafaların bizler olduğunu düşünür yarınlar için endişe duymazdık. Hepimiz en nadide üniversitelerin yine en nadide bölümlerine girmiştik. Kendimizle gurur duyardık. Artık üniversiteliydik. Zaman geçti mezun olduk ve hayata atıldık. Yıllar yıllar geçti.Değişen zamanla birlikte değişen Türkiye'de de pek çok değişime tanık olduk.Kimine üzüldük kimisine sevindik. Ama üzüldüklerimizin sayısı daha fazla oldu. Eski heyecanları ve umutları taşımaz olduk. Geriye dönüp baktığımda ise değişen yalnız biz değiliz. Bu değişimin sebebi de tek başına biz değiliz. Değişen, geçen yıllarla birlikte teknoloji,ve tüketimde sınıf atlayıp birinciliğe oturan ve fakat fikir bazında medeniyeti yakalamaktan çok uzaklaşan Türkiye. İzliyoruz hep birlikte değişimin ters açı ile dönüşümünü. İnatla, tüm tenkit ve korkuları haklı çıkarır tavırlarıyla değişimin onların verdikleri ad ile "açılım" ın 10 Kasım'a denk gelişini. Mağrur,kifayetsiz ve çirkin yaklaşımlarını. Kim inanacak samimiyetlerine, gözümüze soka soka ,batıra batıra güttükleri amaçlarına. Her zaman söylüyorum; zamanında sağ-sol çatışmasının bile vermiş olduğu trajideleri aratacak yaklaşım ve gidişat içerisinde olduğumuzun farkına varmadıkça "açılım" bizlerin hayatında tam bir açmaz haline gelecek, belki de ülkemizin kaderini değiştirecektir.

VEFA

Bugün eski stajyerim Bekir , arayarak mutlu etti beni.Ruhsatını beklediğini, alır almaz da bana getireceğini söyledi. Stajyerlerin arasında en vefalısı ve efendisi olarak geçti kayıtlara. Duygulandım ve onurlandım.Kendi stajımı hatırladım.Asla dönmek ve aslında hatırlamak istemediğim bir on altı ay yaşamıştım yanlarında.Karı-koca avukatlardı. Kadın olanın panik atağı yanında onu destekleyen başka psikolojik sorunları da vardı. Eşi bir yandan ofisi devam ettirmeye çalışır bir yandan da rahatsız eşini mutlu etmeye çabalardı. Bunları anlatmaya çekinmiyor ve bir rahatsızlık da duymuyorum açıkcası .Çünkü stajyerde olsak bir senelik süre sonunda aynı koridorlarda meslektaş olarak salınacak olmamız kadın avukatın cazgırlığı ve sık sık terbiye sınırlarını aşan tavırlarını engellemeye yetmiyordu. Yetmedi de.Bir sene de olsa kendini o süreçte bizim patronumuz olarak görüyor ve gereğini yapıyordu. Ofiste yeni ruhsatını almış bir avukat ve ben de stajyer olarak yerimizi almıştık. Bitiremediğimiz yada o gün içerisinde yetişmeyen işler için ofise gitmeye korkar, gitmeden önce bir yerde soluklanır güç toplamaya çalışırdık. Daha önce belki ilkokulda bile öğretmenimizden bu kadar korkmamıştık. Yeni avukat arkadaşın başka bir yerde iş arayacak , görüşme yapacak zamanı olmadığı gibi benim de staj süresini sektesiz doldurmam gerekiyordu. Yani kaderimize razı olmaktan başka yapacak birşeyimiz yoktu. Stajın anlamı olan avukatlık mesleğinin pratik kısmını bu şartlar altında öğrenmem münkün görünmüyordu. Sorduğum her soru cevapsız kalmanın ötesinde kınama ile karşılanıyor ondan sonraki sorulara tıpa tıkanıyordu. Herşeyi kendi kendime öğrenmeye çalışmak zorunda kalışım belki de mesleğin en başında ve bana tamamen yabancı bir şehirde ofis açıp bu işi başarmış sayılmama sebep oldu.Onlara bir teşekkür borçlu muyum? Kesinlikle hayır.Onları hiç bir zaman minnet ve sevgiyle anmadım. Bu tecrübe ve duygu eşliğinde bana gelen tüm stajyerlerime öncelikle meslektaş olarak baktım ve öyle davranmaya çalıştım. Onlara vermiş olduğum ilk ve bence en önemli ders ise hiç birşeyden korkmamaları ,mesleki rekabetin şahsiyetlerini ortadan kaldırmaması gereğiydi.Hepsiyle gurur duyuyor, her işin başının kendilerinden geçtiğini öğrendiklerine seviniyorum.

KARDEŞ

Abimin üç gündür bizimle olmasıyla birlikte hissettiklerimi yazdığım yazı tam iki kez silinerek tekrar yazıldı ama ben yine onu silmeyi başardım. Bu yazı üçüncü kez yazılmayarak tarafımdan protesto edilmektedir. Bilgilerinize.....:))

3 Kasım 2009 Salı

ADSIZ ÇELİŞKİ

Sordum uzağa,dünden kalana
Binlerce yılgın sözcük bul,hatırlarda silinmeyen
Yüzüm tutmuyor bakamam
Düştüm ağına kaderin
Düğümlendim kendi kendime

Bak! Gözlerimden bir tek yaş akmaz,akamaz.
Tanımaz.İçimde bir adsız çelişki bilemez.
Soramaz.Pişman mısın diyemez.
Gerçek nedir göremez.
Uzaklara süremez.
Derdim değil,diyemez.
Yürümez.
Soramaz.Pişman mısın diyemez.
Bilemez.
Z.K

Evet bilemeyiz bazen çelişkilerimizi,sebeplerini ve çıkış yolunu. Ad bulamayız onlara.Tümdür , bütündür içimizde; kılçık kılçık ayırıp atamayız, sıyıramayız benliğimizden. Korkularımız, pişmanlıklarımız, azaplarımızdır çoğu, söyleyemeyiz. Belki de sevdalarımızdır, bilemeyiz.İnsanoğlunun ne kadar karanlık, aşağılık, azgın bir yaratık olduğu bu içinden çıkarıp atamadığı çelişkilerinde gizlidir. Bu çelişkiler ki ona can yakmayı da öğretir, almayı da. Çelişkilerden kurtulmayı öğrendiğinde ruhu da azat edecek mantıkla kardeş olmayı öğrenecektir. Korkuları dinecek, içini affedecek , kendini duymaya muktedir olacaktır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...