25 Haziran 2011 Cumartesi


BAKIYORUM SANA UZAKTAN
ÇOK UZAKTAN.
İÇİMİ KIRAN SÖZLERE ELVEDA !
UNUTMAK İSTEDİĞİM HERŞEYE.
BENDE SAKLI, EN DERİNİMDE SEN!
İÇİMİ TİTRETEN SENSİZLİĞİNLE
BAŞBAŞA SEN VE BEN!
SARIYORUM
BANA DEĞEN SESSİZLİĞİ.
YOL YAPIYOR GEÇMİŞE.
TÜM ÇİÇEKLER RENKSİZ
SOLMUŞ ELİMDE.
TEK SEN , SEN..
YÜREĞİMİN IŞIĞI.
HAYATIMI AYDINLATAN
CENNETSİN.
SEN BENİM HERŞEYİMSİN.

21 Haziran 2011 Salı


Öğlen çıktım adliyeden. Havasızlık ve ter kokularından bayılmama çeyrek kala bitti duruşmalarım . Arabaya biner binmez son ses açtım teybi; içimdeki gürültüyü bastırmak adına. Rock dan her daim keyif almama rağmen hiç öyle son ses açık teyp dinleyicisi olmadım. Bas'ın davul ile flörtü caz armonileri ile daha hoş gelmiştir bana hep. Ama bu sefer iyi geldi bangır bangır müzik sesi... Hiç iyi bir hafta geçirmedim. Ev reisinin rahatsızlığının ayak seslerini saymazsak yaklaşık yirmi günü bulan rahatsızlığı artık üzerimde ve ruhumda bir türlü aydınlanmayan gökyüzü depresyonu oluşturmaya başladı. Daralan içimi ferahlatacak çıkar yol uzakta mıdır yoksa yanı başımda da ben mi göremiyorum. Etrafımdaki insanların sabrıma ve güleryüzüme methiye düzmeleri bile sinirimi bozmakta. Ben boynuzları çıkmış bir şeytan olmak istiyorum,elinde tırmığıyla. Birilerinin poposunu dürtükledikçe kahkaha atma hallerinin hayali bile zevk veriyor. Sabahlara kadar sokaklarda sarhoş dolaşmak ( hiç içmem ), sahillerde uyumak ( üşürüm) , nereye gideceğimi bilmeden gitmek istiyorum burdan ve mümkünse kendimden ve herşeyden. Biliyorum bu bana hiç yakışmayan bir yazı oldu ama ben bu denetimli , sorumlu, pozitif ve herşeyi tolore eden halimden uzaklaşıp bana hiç de yakışmayan şeyler yapmak istiyorum. Hiç kimsenin benden beklemediği şeyleri...


14 Haziran 2011 Salı

KUŞ YUVASI





Dün anne kuş eve girdi. Girdiği an itibariyle ev şenlendi. Şimdi öpüşme, koklaşma , sarmalaşma, muhabbet , kudurma, koşturma, gezme-tozma ve ana elinden çıkma yemek yeme zamanıdır..







11 Haziran 2011 Cumartesi

ADSIZ


Tuvaletten çıkarken kapıya yaslanmış bekliyordu çocuk. " Ya seni seviyorum diyeceksin ya da sonsuza dek burada kalacaksın" dedi. "Deli misin sen? " dedi kız . On yaşında bir çocuk için ilk defa yaşadığı bu şey bir taraftan gülme isteği uyandırıyor ama bir yanı da ürküyordu. Ama bu çocuk da çok oluyordu! Etrafına bakındı; durumu farkeden hademe Katibe Teyze hızla onlara doğru gelirken tuvalet kapısına duvar ören oğlan korkudan kaçmış, tuvalet önündeki tartışma da son bulmuştu.
Okulun folklor kursuna katılan kızın bir süre sonra karşısında oğlanı bulması çok olmamıştır. Ama aralarındaki boy farkı oğlanın bu durnumdan rahatsızlık duyup kurstan ayrılmasıyla son bulur. Kız rahat bir nefes alır. Alır almasına ama arkasından koşup saçlarını çekiştiren bu çocuğu bir gün görmediğinde merak eder , bir gün birkaç güne çıktığında da özlemesine engel olamazmış. Amaher karşılaşmaları koşturmaca, saç çekmece ve bağırış çağırışla karışık hallermiş. Çocuk kızdan bir sınıf büyük olduğundan kız son sınıfı onu kah merak ederek kah hayal ederek geçirmiş. Nerde olduğunu bilmesi mümkün değilmiş.
İlkokul bitip ortaokula yazıldığı ilk gün kız tam karşısında oğlanı bulmuş. Çocuk geldin mi demiş. Kızın da yanıtı evet' . Çekişme bittiği yeden yeniden başlamış. Kız kaçar oğlan kovalarmış. Doğru düzgün konuşmanın hiç yaşanmadığı iki yıl da geride kalmış. Oğlan mezun olup gitmiş. Lise yıllarında ise hafta sonunda düzenli gittikleri senfoni konserlerinde karşılaşmışlar hep ama hiçbir şey konuşamamışlar; kaçamak bakışlardan başka .
Araya yine yıllar girmiş. Kız evlenmeden birkaç ay önce otobüs beklediği durakta içinden bir ses arkasına dönüp bakmasını söylemiş. Hınca hınç kalabalığın içinden kendisine bakan bir çift göz ile buluşmuş gözleri. Kendisine aşk ve özlemle bakan bu gözler o çocuktan başkasının değilmiş. Kız hızla önüne dönmüş ,tekrar arkasına dönmeye cesareti yokmuş ; o arada gelen otobüsüne binip giderken her ikisinin de yapabildikleri sadece birbirlerine bakmak olmuş.
Aradan uzun uzun yıllar geçmiş. Tanıştıklarından ,tam otuz iki yıl sonra karşılaştıklarında bu sefer kız cesaret gösterip selam vermiş ve gülümsemiş. Çocuk buna inanamamış. Çoktan hazır olan kalbi duruma yenik düşmüş. Kapalı kapılar açılmış ardına kadar ; içeri gün ışığı dolmuş. Konuşmadan geçirilen otuz iki yılın içinde hem çocukluk hem gençlik gömülmüş. Şimdi ise farklı hayatların sorumluluğu ile birlikte birbirlerinin vazgeçilmezleri olduklarının gerçekliği arasında sıkışan kız ve oğlan birer yetişkin olduklarının kabulüyle el sıkışıp ömürlerinin sona ereceği güne kadar dost kalmaya and içmişler.

1 Haziran 2011 Çarşamba

ZOR


Dün başıma gelecekleri bildiğimden belki de , hiç kalkasım gelmedi yataktan. Yattığım yerden felaket senaryoları kurdum, kalkmamak adına..Hiçbiri olmadı tabii. Altı saat mahkeme koridorunun tozunu yalayıp yuttuktan sonra ofise sürünerek vardım. Gelincik tarlalarını anımsatan ama sadece toz ile kef arası ,kısaca leş kokan dosyaların arasında şöyle bir durup baktım. Ve baktım dedim ki dilini eşşek arası sokusuca ! Bu anlarda hep aklıma gelir babamla yaşadığım o diyolog : " Ben zoru severim babacığım, zor olan güzeldir! Zor olsun benim olsun !". Al sana dendi! Al !!!!
Bu cümleden sonra sanki tüm döngü zorluk üzerine kuruldu bana karşı. Herşeyim zor oldu, herşeyim. Herkesin kolaylıkla yaşadığı herşey, tüm ilkler benim hep zorlarım oldu. Nur topu gibi bir sürü zor'um var benim. Bu öyle ki hayatımdan çıkarmaya çalışsam da olmuyor, gitmiyor, bitmiyor, azalmıyor... zor! Yapışmış çıkmıyor. Şimdi ne kadar tam tersini günün yirmi dört saati dilesem de, değişen hiç bir şey olmuyor. Zor , hep zor !
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...