12 Kasım 2009 Perşembe
KOCAKULAK
Meraklı milletiz biz vesselam.Herkes herkesi merak ediyor. Kadın kocasını,koca patronunu,patron metresini ve parasını, metres gelecek rahatını, öğretmen müdürü, müdür müfettişi, müfettiş terfiyi...Uzayıp gider. Öyle ki bu merak bazen hastalıklı bir hal alır. Duvara kulak dayayan komşular, cep telefonunu karıştıran eşler, çocuklarının günlüklerini okumaya kalkan ebeveynler,birbirlerine dedektif tutan çiftler,..ler,.. ler,.. ler,.. ler. Ne hazin. Ne hazindir ki bu sinsile devletin içine ,ta en başına nüfus etmiş . BAkan merak ediyor;bakması yetmiyor duymak da istiyor.HAkim ne demiş,savcı ne söylemiş. Tam 56 hakimi dinlediklerini itiraf etti Bakan. Hakim amca ay sonunu çıkaramayacağından dem vurarak akşam evde demlenip onu unutanları unutmak istediğini,diğeri çocuğunun okul taksitlerimi ödeyemediğini, bir diğeri eşinin 20 yıldır aynı koltuk takımında oturmaktan usandığı için başının etini yediğini ve diğer tüm hakimlerinde benzer şikayetlerini duymuş olmak Bakan'ı pek memnun etmese gerek. Bakan aradığını bulmuş olsaydı zaten, duyardık cümleten. Peki güç kimde? Makama sahip olanlarda değil, orası kesin. Güç, kendini halk ile bütünleşmeden alır. Güç ve güven doğru orantıda ilerler.Kendini halk desteğinden uzak hisseden iktidar her devirde bu tür bir zafiyet içerisine düşmekten kurtulamadı. Sovyet Sosyalist Rusya'sı da, Abdülhamit Dönemi Osmanlısı,Nazi dönemi Almanya'sı da. Sonlarını tarih yazdı.Pişmanlık ve hazin dolu. Umarım cumhuriyetimiz ve demokrasi ,yaşanılan bu dönemi kendi çarkları içerisinde öğütüp pişmanlık ve hazin dolu bir son hazırlamaz. Çünkü unutmamak gerekir ki, bugün hukuku ellerinde bulunduranların da bir gün hukuka ihtiyaç duyacakları kesindir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
Şimdi adam beni dinliyor. İçim daralmış, en samimi arkadaşıma telefonda diyorumki "Ya Dursun, ha ben bu memlekette artık sana bile güvenemiyorum." Kırk yıllık arkadaş bu tabiki üzülüyor ve hemen karşı tepkisini yapıştırıyor suratıma " Ula ne desen haklısın be kardeşim. İnan olsun bende sana güvenemiyorum". Adamlar öyle bir korku imparatorluğu yarattılarki, Mustafa Kemalin mecliste açılan posterlerine ve özlü sözlerine bile kağıt parçası, paçavra, atın onları dışarı diyebilecek kadar cüretle donanmışlar malesef. Atamıza, üstelik ölüm gününde bunu reva görenleri çok görmüyorum ama gerek medyadan olsun, gerek yargıdan olsun, gerek diğer sosyal kurumlardan olsun birininde çıkıp "hey takkiyeci balon ustası, iyi bak o resme, o bu ülkenin kurucusu ve kurtarıcısıdır. Ona sen paçavra diyemezsin" diyemiyor. Kulak kabartmak bizim kültürümüzün bir parçası adeta. Ama en kötü yanı ise kaybedeceklerinin önemine yaslanan bir kültürün bu korku imparatorluğunun karşısında yine her zamanki gibi ezik ve duyarsız kalabilmesidir. Perde önünde açılımla demokratik haklar sağlayacaklarını söyleyen zihniyet CHP olmuş olsaydı, perde gerisindekini hiç merak etmezdim. Bu güven bende hakimdi. Fakat iş AKP olunca saklanan bir zihniyetin gerçek emellerini biraz genel kültürü ulemadan gelmeyen her birey anlayabiliyor. Yine Temeli otobanda polis durdurmuş "Ula hayurdur, ne istersun" demiş bizimki. polis memuru hayli kendinden emin "Ehliyet ruhsat" demiş. Temel şaşkın şaşkın memurun suratına bakıp "Ula nedenki uşağım, ne yaptum ben" demiş. Polis yine o kararlı yüz semptomlarıyla "Radara girdiniz beyefendi" demiş. Temel bunu duyunca rahatlamış bir yüz ifadesiyle, biraz alaycı bir gülümsemeyi yüzüne takınarak "Ula uşağım, dert ettiğun bumidur. Öyle söylesene. O radarmudur her neyse girduğumuz gibi çıkaruz da" demiş.
Değerli arkadaşım ülke hızla radarı bile es geçip bir bilinmeze doğru sürükleniyor ama umarım gidilen bu yoldan milletimiz en az hasarla çıkmasını bilsin. Ben eminimki artık yargıya, yasamaya ve zaten müktedir olan yürütmeye karşı bir güven bunalımı var ve bunu aşacak olan sistem enstrümanları da bahse konu korku imparatorluğunun altında sinik ve sessiz kalıyor.
Obama ile Tayyip Amerikadaki son görüşmelerinde Obamanın söylediği sözler bizimkini baya şaşırtmıştı. "Tayyip Bey bizim teknoloji öyle ilerlediki, ölüyü bile diriltiyoruz kardeşim" Tabi Tayyip bey bunun altında kalmamak için o an akla gelen en uçuk icadını öne sürü verdi. "O da bir şeymi sayın Başkan, benim milletvekillerim son yaptığımız araştırmalar sonucunda gururla söylüyorumki 100 metreyi 3 saniyede koşar oldular. Fakat Türkiyeye bunları söyledikten sonra dönen zatı muhterem olabilecek bir Obama ziyaretinde, sayın Başkanın 100 metreyi 3 saniyede koşan milletvekillerini görmek isterse diye bir kara düşünce içine düşünce, danışmanlarını yanına çağırıyor. Ne yapabilir diye. Danışmanlarından biri "Efendim siz sayın Obamayı geldiğinde Anıtkabire götürürsünüz ve Atayı diriltmesini istersiniz. Eğer yapamazsa ona karşı bir şey ispatlamak zorunda kalmayız, eğer başarırsa zaten sizde dahil olmak üzere hepimizin 100 metreyi 3 saniyede koşacağımızdan hiç kuşkum yok". İçimizde bulunduğumuz durum bu kadar aşikar arkadaşım. Tabi bu benim görüşüm.
Sevgilerimle
En son ki harikaydı.Keşke diriltseler :)) Söylediğin gelişmelere en büyük tepkiyi veren Yargı olduğu için onu ele gerçirmeye çalışıyorlar.Tüm çabaları bu.Onlara göre en son bu kaldı.Galiba haklılar da. Milli Eğitim ellerine geçti,YÖK desen keza,polis teşkilatı da.Bir tek yargı kaldı.DAnıştay saldırı,Anayasa mahkemesinde olup bitenler,hakimlerin meslekten el çektirilmeye çelışmaları ve daha niceleri.Yargı ayakta kalmaya çalışırken çığlık da atıyor çok şükür.Ses geliyor; yani canlı henüz. Umarım gelişmeler onların istedikleri doğrultuda gelişmez.
Selam Ola
Önce meslekleri kutsallaştırıyoruz ve o mesleğin içine girenleri kutsuyoruz.)) Tanrım her kutsal mesleğin kutsanmışı insan çıkınca, ALDANMIŞ olarak üzülmüyoruz mu; ben buna yanarım. :))
Öğretmeni, doktoru kutsal meslek içinde kutsadık, onlar kendi derdine, ekonomik telaşına kapılınca da; tüh be bunlar da insan, bizden birisiymiş deyip hayal kırıklıkları yaşıyoruz. Aileleri kutsal yapıp, evlenenleri kutsadık; ne oldu? Boşanmalar, harika özgürlükler uygarlığa giden yollar olarak kabul edildi. Ne garip, inançlarımız, beklentilerimiz, hayat anlayışımız var bizim! Anne ve babalarımızı bile bıraktığı, bırakacağı SERVET oranında sevmiyor muyuz?
Acaba diyorum, kutsal ve kutsanmış siyaset ve siyasetçilerimizi bizden gibi kabul edip, bizler de sahneye çıkmayı bir denesek; boş kalan meydanı" boş" olan insanlara bırakmasak; nasıl olur?
Tanrım, ben neler diyorum. :))
:))) Düşünmüyor değilim o sahneye çıkmayı.
Güvenciğim en son yazdığın yazıya yorum yapmak istedim,ama üç gündür başaramadım.Gönder butonuna bastım ama çalışmıyor.Bugün yine denedim ama olmadı.Bir bakabilir misin?
Sevgilerle.
Yorum Gönder