19 Ağustos 2010 Perşembe











Yukarıdaki benim Zefra'm. O bana Züfre der ben ona Zefra; taaa yıllardan beri. Gözümüzü açtığımızdan beri birlikteyiz, arkadaşız,dostuz,kardeşiz biz. Annesi anneme kırk gezmesine geldiğinde ben dört aylıkmışım. Burada olduğumu duyunca iki çocuğunu da arabaya atıp geldi beni görmeye. O kadar güldük o kadar güldük ki ara ara çocuklar yanımız gelip gelip anne iyi misiniz diye sordular. Halbuki biz biraraya geldiğimizde hep böyleyiz ama onlar bilmiyorlar. Annesi Güler Teyzem kapıyı çalıp girer, hadi anlatın bakayım ben de güleyim derdi. Biz birbirimize bakıp bakıp tekrar gülmeye başlardık çünkü bizi herşey güldürmeye yeterdi, anlatacak birşey bulamazdık, bulsak bile başkalarına saçma gelebilirdi. Onca seneden sonra gülmek için bahane aramaya ihtiyaç duymadığımızı görmek mutlu etti bizi. Balkız da Zefra'nın çocukları da bizim katılıp katılıp yerlere yatmamıza pek şaşırdılar. Performansımızdan birşey yitirmemişiz :))


Yıllar geçiyor ama bulunduğumuz, bıraktığımız noktadan devam ancak dostlarla mümkün oluyor. Onların varlığını hissetmek güç katıyor. Eksilmemesi, artması dilğiyle yıllar geçsin ve biz hep böyle kalalım dedik ve vedalaştık.


Yukarıda mutlu BAlkız fotoları iftiharla sunulur :)))
Herkese sevgilerle !!

10 Ağustos 2010 Salı

BİR-İKİ BİR-İKİ İZMİR İZMİR







Karşımda babam ritim tutuyor , tv de Candan Erçetin Vardar Ovasını söylüyor ,ben eşlik ediyor bir yandan yazıyor, BAlkız bu şenlikte anneannesinden masal dinliyor...Bugün saat 17 e doğru indik İzmir'e. Oradan arabayla doğru Özdere'ye. Özlemişim hem de çok. Hem gözüm hem gönlüm dinlendi. Mandalina bahçeleri, bellenmiş toprak, zeytin ağaçları...İstanbul'un neminden sonra burası sıcağa rağmen cennet geldi bana. Balkız yolda üzmedi beni. İlk defa büyüdüğünü hissettim. Öğle uykusu uyumadığı halde saat 23.55 ve hala ayakta !

Memleketimin , anamın, babamın , evimin kokusunu çekiyorum içime taa en derinlere ki hiç çıkamasınlar diye..

3 Ağustos 2010 Salı

HACİZ-DAYAK-HUKUK DEVLETİ


Yeni avukatların kaderidir icra işi. İlk önce bu işe koşullanırlar.İlk şoku burada yaşarlar. Farklıdır icra işi, icra avukatlığı. Her işin ayrı bir sahne ve senaryo olduğunu kabullenir , oyunu kuralına göre oynamayı öğrenirsen zevkli bile gelebilir. Benim için öyledir. Öyledir çünkü binbir türlü olay yaşamışımdır;sonradan hepsi komik gelir. Komiktir ama çok da tehlikelidir ve bu uğurda pek çok meslektaş can vermiştir. Bu durumda aklıma gelen ilk laf " Elalemin derdi beni gerdi " dir ama nafile. Küfür de yersiniz,beddua da, üzerinize de yürünür; türlü türlü durumlar... Çok şükür bu güne kadar hiç dayak yemedim. İlk haciz işlemi yaptığımda stajyerdim.Eve geldiğimde kimseyle ne görüşmek ne de konuşmak istedim. Yemek yemeden yattım ve sabah kalktığım da böyle bu işe devam edemeyeceğimi düşünüp bir karar aldım. Cüppemi çıkarır gibi çıkaracaktım tüm yaşanılanları kapının önünde, sokmayacaktım içeriye. Böyle giderse ya kanser olur ölecek ya da bu işi bırakacaktım. Ve bu işin içinde olmayanların kolay kolay anlayamayacağı bir ruh içine büründüm zamanla. Buna belki de mesleki zırh yada ruh denilebilir mi? Evet belki de öyle.


Dün hacze çıktığım günlerden biriydi. Sıradan bir gündü. Benim haczim kaçıp bırakılan iş yerini haciz kanalıyla açtırıp tespitinden ibaretti. Hacze adliye aracıyla icra memuru eşliğinde birkaç avukat -stajyer avukat yada iş takipçisi birlikte çıkılır, şöförün seçtiği güzergahtan sırayla işe başlanılır. Dünkü ilk güzargah Başakşehir'di. Bayan avukat gidilecek yer için mutlaka polis alınması gereğinden bahsetti. Memur karakolu aradı ama iş yoğunluğu sebebiyle ekip verilemeyeceği söylendi. Bu sefer 155 aranarak durum anlatıldı. Gelen ekiple birlikte apartmanın dördüncü katına icra memuru, avukat hanım ve şöför birlikte çıktılar. Beş dk. sonra evden gürültüler, daha sonra bağırtılar gelmeye başladı. Yukarıda iki polis olduğunu biliyorum. Aşağıda da üç polis. Karşı apartmandan bir kadın çıkıp karşıda siyah bluzlu kadını dövüyorlar birşeyler yapın diye bağırdı. Polise " Eyvah bu Avukat Hanım koşun lütfen " diye bağırdım. Aynı anda Avukat Hanımı üç defa cama çarptıklarını gördüm. Amaç cam kırılsın ve oradan yere çakılsın. Polis ne yapacağını şaşırmış bakıyor, ben bağırıyor derken icra müdürü çıktı kapıdan saç baş dağılmış ağlıyor. Kurtarın dedi avukatı. Polis içerde hiç birşey yapmıyor, yapamıyor. Derken Avukat Hanım yüzü tırmıklanmış, göğsünde ve baldırında tekme izi üstü başı dağılmış bir vaziyette çıktı. Kana susamış, dillerini anlayamadığım bir düzine insan pencerelerden sarkmış sadece anladığım pis k....tak , o.......pu lafları. Olayın baş failleri iki adam polis eşliğinde aşağıya indi ama poliste hiç icraat yok. Biz baskı yapıyor adamları kelepçe eşliğinde minübüse bindirilmeleri gerektiğini söylüyoruz ama gördüğümüz görüntü aciziyetten başkası değil. Yaklaşık bir saat sonunda polisler adamları araca bindirmeye ikna etti, nüfus cüzdanlarını dahi görmeyi başaramadan. Aklıma insanca yaşam ve hak mücadelesi için yürüyen yurdum insanı ve onları gaz bombası altında sindirerek coplayan polisler geldi. Gözaltında kaybolan insanlar, gençler ; saçma sapan şeyler yüzünden tartaklanan,aşağılanan insanoğlu... Onlar başka polisler miydi ? Onlar polis miydi ? Peki bunlar kim ?? Haklı-mağdur , haksız- zanlı, cahil- mütecaviz, aydın-taarruz-hedef. tezatlığı. Bu böyle uzayıp gider.


Arzu edilen ne yetkisini aşan ne de aciziyeti içerisinde sapla samanı karıştıran polis. Arzu edilen tek şey devletin tüm kurumlarının tam yetkili ve donanımlı çalıştığı bir HUKUK DEVLETİ. Tek eksik bu !

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...