
2003 yılında tanışmıştım kendisiyle. Ona gelinceye kadar ecel terleri dökmüş çok ama çook korkmuştum. Gittiğim ilk doktor bir göğsümde ve popo kısmında başlıp bacaklarıma inen yerlere yayılan sivilceye benzeyen siğilleri gördüğünde irkilmiş, biraz geriye çekilmiş ve bunun çok tehlikeli bir hastalık olduğunu hemen biyopsi yapılması gerektiğini söyleyerek gün vermişti. Duyduklarımı reddeden kulaklarım ağzımla işbirliği yaparak tekrar tekrar sordu; neden diye. Doktor bunun bulaşıcı olduğunu ve partnerimde de aynı sorunun olup olmadığını hatta partnerimden geçmiş olabileceğini söyledi. Daha da şok oldum.Çünkü henüz nişanlıydım ve nişanlım da yannımdaydı. Bir süre önce Beyoğlu'nda gitmiş olduğum kuaför ve güzellik salonu aklıma geldi. Oradan kapmış olmalıyım dedim ama doktorun bana tiksinmeyle karışık duygularla baktığını ve benden uzakta durmaya çalıştığını hissettim üzüntü ve kızgınlıkla. Kaçarcasına çıktım dışarı. Hayır dedim, mümkün değil. Başka bir doktora daha gideceğim. Bu arada nişanlım şoktan çıkamıyor ve ne yapacağını şaşırmış benim yönlendirmeme ihtiyaç duyuyordu. Hemen kısa yollu bir araştırma yaparak Türkan Saylan'ın bana çok yakın bir hastanede görev yaptığı bilgisini aldım. Bu zamana kadar hep tv ekranlarından görmeye alışkın olduğum ve bilime katkıları , sosyal alandaki çalışmalarından dolayı hayranlıkla izlediğim kızıl saçlı ve çilleriyle Türkan Hanım karşımdaydı. Beni muayene etti ve sıcacık gülümsemesiyle hiç önemli birşeyim olmadığını, bir yerden eneksiyon kapmış olabileceğimi ve bunların ufacıcık bir yakma olayıyla temizlenip hayatıma kaldığım yerden devam edeceğimi söyledi. Elleri sırtımda gözleri gözlerimin içinde. Diğer doktorun teşhisini anlatığımda yine sıcacık bir tebessüm ile teşhisi reddetti. Yüzde 99 gittiğim salondan kapmış olduğumu söyledi. Kendimi onun ellerine teslim ettim. Siğiller yakıldı ve bir daha çıkmamak üzere bedenimi terketti.
Hastaneden yanındaki şöförle ayrılırken beni giriş kattaki koltuklarda oturmuş görüp ,şaşırdı.
"Neden hala buradasın? "
" Çıkış işlemlerimdeki aksaklığı gideriyorlar"
" Ama bu kadar uzun sürer mi hiç canım. Sen yeni operasyondan çıktın."
Bankodaki görevlilere doğru giderken Hay Allah hiç olur mu deyip başını bir sağa bir sola sallayıp çözüm bulamaya çalışması bu zamana kadar aile doktorumuz hariç hiç bir doktordan görmeye alışkın olmadığım bir tavırdı. Ayağa kalktım, gerçekten iyi olduğumu ve üzülmemesi gerektiğini söyledim. Keza şöförü bekliyor ve bir yere yetişmelerini gerekli gösteren acele bir tutum izliyordu. Ama o hiç oralı olmadı.Benim oradan bir an önce ayrılmamı sağladı ve ondan sonra gitti.
Şimdi elimde gecikmeli olarak aldığım Ayşe Kulin tarafından kaleme alınan "Tek Ve Tek Başına TÜRKAN" kitabı var. Her sayfasını özümseyerek ve okşayarak okuyorum. Yaptıkları ve kattıkları o kadar çok ki insanlığa ve memlekete... Okurken tıkanıyorum. Sırf aydınlığa adanan bir hayat sunmaya and içmiş biri olduğu için vedaya hazırlandığı bir dönemde görmüş olduğu muamele affedilir gibi değil. Devlet kademesinden ve hükümet kabinesinden tek kişinin katılmadığı törende tüm sevenlerince , iyileştirdiği hastalarıyla ve okuttuğu kızlarıyla uğurlandı Türkan Anne.
Yaktığı mum her daim yanacak her türlü fırtına ve yağmura rağmen tüm dönemlere ve seslere inat; belki her zamankinden de fazla bir ışıkla...