Kadının gözleri yerde dudakları titriyordu.Erkek ise kadının küçücük ellerini sıkıca tutmuş ısrarlı gözlerle ona bakıyordu. "Mümkün değil, "olması mümkün değil" dedi usulca kadın. Erkek "Olacak ! Ben olduracağım" dedi inanç ve aşkla.
Kadın İzmir'in Kadıfekale semtinde doğmuş , 13 yaşına bastığında imam olan babası onu zengin bir paşazadeye gelin etmişti İstanbul'a. Zengindi zenginliğine ya ama koca dayağı yanında bir de kayınvalideden dayak yemek çok ağrına gidiyordu. Üst üste iki oğlan çocuğu doğurmuş olmasına rağmen gördüğü eziyet karşısında bir gün iki çocuğunu da alıp baba evine dönemeyeceğini de bildiğinden çekip çıkmıştı evinden. İlk zamanlar yerini gizli tutmak için neredeyse kaçak yaşar olmuştu. Paşazede gittiği tüm yerleri bulmuş, önce eziyet, eziyete boyun eğmeyen karısını bu sefer tatlı konuşarak ikna etmeye çabalamış ama sonucun değişmeyeceğine ikna olunca da nikahını vermek için fazla direnmeye gerek duymamıştı. Onu bu mücadeleden alıkoyan en büyük sebep analarına koz olarak kullanmayı düşündüğü iki oğlunun da babalarıyla kalmak istemeyişi olmuştu.
Kadın , bir komşusu vasıtasıyla Karaköy'de büyük bir şirkette çalışmaya başlamış kendisinin ve çocuklarının nafakasını çıkarır olmuştu. Mutluydu; en önemlisi çocuklarıyla huzurlu bir evi ve dünyası vardı. Hemen herkesle rahatça iletişim kurar, tatlı diliyle çözümsüz gibi görünen tüm hususları kolayca yoluna sokardı. Şirketteki ilk yıl tahmin ettiğinden de kolay ve güzel geçmişti.
Erkek çok genç olmasına rağmen iri cüssesi ve ciddi tavrı sebebiyle yaşından oldukça büyük görünüyordu. Bolu'dan İstanbul'a çok küçük yaşlarda gelmiş , okuyamamış, kendini bildi bileli de Beyoğlu'ndaki çeşitli restaurantlarda her türlü işi hiç yüksünmeden yapmasıyla yarına hazırlanıyordu. Yarınları için büyük umutları vardı. Kah garsonluk,kah aşçı yamaklığı; bu sefer ise çalıştığı restaurantın şirketlere yemek servisliğini yerine getiriyordu.
Karaköy'deki şirkete yemek siparişlerini götürürken o zamana kadar hiç görmediği belki de fark etmediği kadını gördü. Gözleri takıldı. Kadının yüzünde huzurlu ve kendinden emin tavır, dudaklarında asılı kalan gülümsemesiyle baktığı evraklarda sanki dünyanın en güzel işini yapıyordu. Kimdi bu kadın ? Kafasında kısa bir duraksamadan sonra " Sana ne? " diye cevaplayıverdi yine kendisi. Kimse kim di?
Sabaha karşı eve gittiğinde sırt üstü yatıp o gün gördüğü kadını düşünmeye başladı. Ne kadar manalı bir yüzü vardı.Kocaman kahve rengi gözlerini çevreleyen kıvrık kirpikleriyle güzel taranmış simsiyah dalgaları saçları kafasına kazınmıştı. Bütün gün iş yaparken, siparişler için bir yerlere giderken aklında hep bu gözler vardı. Kafasını döndüğü her yerden ona bakacak , bakmasını ümit ettiği o kahverengi gözler !
Ertesi sabahı iple çekti.Öğle vakti yine aynı şirkete yemek servisi götürdü. Gözleri o masadaki kadını aradı . Ama bir yığın evrak dolu masada kimse yoktu. Daha fazla oyalanacak sebepte yoktu. Şirketten çıktığında kalbi kulkalarından çıkacakmış gibi atıyordu. Neredeydi kadın? Yoksa dün gördüğü bir rüya bir serap mıydı ? Çaresizce ağlamak istiyor ama iri cüssesi ve her daim ciddi tavrına hiç de yakışmayacağını düşünüp dudaklarını ısırıyordu. Ne oluyor bana diye düşündü. Dokuz yaşından beri gece gündüz çalışan, bu zamana kadar da aklına hiç kadın meselesi düşmemiş kendisini yadırgıyor ama kalbinin bu kez farklı çarpmasına engel olamıyordu. Ne yapıp edip bir sebep bulup geri dönmeliydi. Gün bitmesine yakın elinde beş adet bol fıstıklı kazandibi ile şirkete vardığında masada gördüğü kadın ile içine gün doğdu.Ciddi yüzüne yanlamasına etiket gibi yapışan gülümsemesine engel olmıyor kapıda hiç kıpırdamadan duruyordu. Onu ilk farkeden içerdeki şef oldu. Sonra diğerleri. Kadın gözlerini kaldırıp karşısındaki erkeğin gözlerinin onda olduğunu farkedip başını yine o tatlı gülümsemesiyle evraklarına eğdi. Erkek kendini toplayarak hemen şefe yönelip , patronun tatlı ikramını getirdiğini söyleyerek yine bir gözü kadında şirketi terketti.
İşte oradaydı, orada ! Demek ki gördüğü ne bir rüya ne de seraptı. Sevinç ve heyacandan çılgına dönmüş Karaköy'den Beyoğlu'na koşar adımlarla geçmişti. Hayatının kadını ve ilk aşkı olacak kadın için "Buldum, buldum ! " diye bağırırken bir taraftan da hiç kimsenin onda görmeye alışkın olmadığı gülümsemesiyle gelen geçene sarılıyordu.
Kadının gözleri yerde dudakları titriyordu. Erkek ise kadının küçücük ellerini sıkıca tutmuş ısrarlı gözlerle ona bakıyordu. " Mümkün değil, olması mümkün değil" dedi usulca kadın. Erkek " Olacak! Ben olduracağım " dedi inanç ve aşkla. Tam tersi gibi görünse de kadın erkekten 12 yaş büyük ve iki tane de çocuğu vardı. Olması gerçekten mümkün görünmüyordu. Ama erkeğin inanç ve sevgisine inat da eklenince erkeğin evlenmelerine muhalefet eden akrabalarından birkaç ay saklanmak zorunda kalmaları ve herşeye rağmen evlenmeleri , ölene kadar sürecek mutlu bir yuvanın başlangıç noktasıydı. En kötü günleri sadece kaçmak zorunda oldukları o birkaç ay olmuştu hayatlarında. Erkek, hiç baba sevgisi ve merhameti tatmamış erkek çocuklara baba, kadına ise gerçek bir koca olmuştu. Aşklarının ortak meyvesi bir erkek çocuk ile de bundan sonra hiç ayrılmayacaklarının ilanını vermiş oldular akrabalarına.
Kadın 83 yaşında vefat edene kadar erkek onun yanındaydı, yanıbaşında. Çok ama çok mutlu bir hayatları , yıllara meydan okuyan harika bir aşkları vardı. Hayatımın aşktan ötürü yara alan en zor zamanlarımı onların yanında sararak geçirmem yine onların muhteşem aşk hikayeleri ile mümkün oldu. Bugün erkek hayata gözlerini yumarken, kadınına kavuşacağı heyacanı içinde hiç umutsuz değildi. Gözlerinde yıllar öncesinin inancı, aşkı ve heyecanı içerisinde onu bitiren hastalığına hiç direnmeksizin , sevdiğine kavuşacak olmanın telaşıyla hepimize elveda dedi.
Bu dünya sahnesi böyle bir kadın ve erkeğin aşkı ile herşeye rağmen umudu , inancı ve sevgiyi toprağına nüfus ederek çoğalmayı salık etti...