18 Aralık 2011 Pazar
HASLET ( ! )
Canımı çektirenler :
1- Şöööyleee içi hınca hınç dolu bir müzik holde muhteşem bir şov eşliğinde şarkı söylemek ( çıkıp gitme tercih meselesidir )
2- Sabahtan çıkıp tekrar gün doğumuna kadar gezmek, tozmak, avarelik etmek,serseriliğin dibine vurmak
3- Haftada iki gün hiç bişey yapmadan,yemeden,içmeden yatmak ; uyumak , uyanmak ve tekrar uyumak
4- Tek anlatımda anlaşılabilmek
5- Sansürsüz küfretmek , adam dövmek
6- Kaşlarımı jiletle kazımak ( yok hayır delirmedim :)
7- Eve geldiğimde yaklaşık bir saat kimseyle konuşmamak
8- Hati'nin külotlarla havluları birarada yıkamadığını görmek
9- Çizgi film kahramanı olmak
10-Gece saten geceliklerle yatıp üşümemek , kalkıp tekrar penyelere bürünmemek
11-Damdan dama koşmak , atlamak , uçmak , kafa üstü düşmek ama ölmemek
12- Işınlanmak,istediğim her yere
13- Bir teknede yaşamak , uyanır uyanmaz denize atlamak
14- Arada sırada Ay' a da gitmek ve zıp zıp yürümek
15-Metrobüse binerken önümdekine bir çimdik atabilmek
16-Arabayla giderken önümdeki arabaya BAM diye geçirmek ve bunu defalarca tekrarlamak
17- Muhteşem dans edebilmek
18-Karşı masada bana bakıp çemkirerek savunma yapan avukatın burun deliklerine parmak sokmak
19-Avazım çıktığı kadar çığlık atmak
20-Saçlarımı yeşile boyatmak
21-İşi düştüğüne hatır sormak bahanesi yapan, tam kapatırken asıl sorununu anlatanların üzerine kusmak
22-İki çocuk daha doğurarak hiç kilo almamak ve o bebelerin ben hiçbişey yapmadan kendi kendilerine büyüdüklerini görmek
23-Nerdesin ? diye soranlara Cehennemin dibinde , diyebilmek
Durup düşnmeye başladığıma göre bitti sanırım...
16 Aralık 2011 Cuma
MARŞ MARŞ MARŞ
Ey Vataaaan gözyaşlaaaarın
Dinsin yetiştik çünkü biz!
Gül ki seeeen neşeenle
GÜL-SÜN AY! GÜ-NEŞ! TOP-RAK! DE-NİZ !
Ey Vataaaan gözyaşlaaaarın
Dinsin yetiştik çünkü biz!
Çoğu zaman dilimde melodi olur ya da beynimin içinde notalar dans eder ve ben o melodileri dinleyerek uyur ve uyanırım. Bu sabah yukardaki marşla uyandım. Hayırdır , cenk'e de çıkmıyoruz dedim :) Bu melodiler beni ortaokul yıllarına,okul sıralarına konduruverdi. Genelde günün en son saatlerinde yapılırdı müzik dersi. Günün tüm yorgunluğuyla hele hele de bir marşsa asılırdık dizelere bağıra çağıra; coşar, rahatlar, gevşerdik. Bayılırdım marşlara. Okul gezilerinin, otobüslere doluşan öğrencilerin neşe içinde coşarak söylediği marşlar hep umut ve mutluluk vermiştir bana.
İşte bu sabah da böyle uyandım; içimdeki coşkuyla yola koyuldum. Ama tüm coşkuları bir iğne misali patlatan , iki ileri bir dur ile devam eden trafikte birden aklıma bu sefer başka bir marş geldi,
" Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa
Askerin milletin bayrağınla çok yaşa
( Burada bağırıyorum ) Arş arş arş ileri ileri
Arş ileri marş ileri
Dönmez geri Türk'ün askeri
Sağdan sola soldan sağa
Al da bayrağın düşman üstüne!
.............
15 Aralık 2011 Perşembe
8 Aralık 2011 Perşembe
MİM
İşte! Hakkımdaki 7 gerçek :
1- Kendimi bildiğim ve hatırladığım yaşlardan bu yana ara ara ailemin kaybı durumunda ne yapacağımı düşünür , kendi kendime ağlarım. Sanırım bu durum beş yaşındaki Balkız'ıma da genlerle intigal etmiş olmalı ki arada " anneciğim sen ölürsen ben ne yaparım" diyerek bu sebeple ağlar.
2- Dışarıya küpesiz çıkmam. Elim otomatikman kulaklarıma gider mutlaka kontrol ederim. Ola ki takmadan çıkmışsam ki bu çok ender bir durumdur, kendimi çıplak hissederim .
3- Özgürlükçü, rahat , güler yüzlü , kibar görünümümün altında otoriter ve kuralcı bir yapıya sahibim. Özgürlükçü ve kuralcılık nasıl bir arada bulunur yıllardır düşünür bulamam :)
4- Her öğünü kahvaltı ile geçiştiremem. Ola ki iki öğünü geçiştirdiysem üçüncü öğünde mutlaka normal yemek yemem lazım yoksa Frankenstein'a dönüşür ortalığa sinir bulaştırırım.
5- Yattıktan sonra ortalıkta dolaşılmasından hoşlanmam. Fena takarım açılan kapılara,topuk seslerine...Bu sesler büyür büyür yumak olur kulağımda. Ama herkes yattıktan sonra da uyuyamam korkarım ,her yerden çıt sesleri gelir :))
7- Çok sinirlendiğimde ya da sıkıntılı bir durum içindeysem boğazım gıcıklanır ve öksürürüm.
OHHHH bitti !!! Bundan önce o kadar saymışım ki bu sefer zorlandım. Durun siz söylemeden ben söyleyeyim pek de normal değilim :))
Kimleri mimleyeceğim? Zorlama yok , isteyen herkes bu mim'i üzerine alabilir ve bloğunda hoş seda bırakabilir.
Herkese kocaman sevgilerle !
6 Aralık 2011 Salı
SERVER TANİLLİ ÖLDÜ ( MÜ?)
( İstanbul Barosu Resmi Sayfası'ndan alıntıdır ).
30 Kasım 2011 Çarşamba
FARK

Üzerimde yeşil, sarı, kırmızı ve mavinin en parlak hatta carlak tonlarının hakim olduğu montumla uçmaya hazır bir kelebeği andırırdım. Çocukluğuna doyamamış ve ergende olamamış bir gurup genç giriş katında koşturmaca oynardık. Gülmek için başımızı her kaldırdığımızda yukardan öfke ve utanç dolu gözlerle karşılaşırdık. Üniversiteliydik ama henüz pek de farkında değildik. Bu okulda neler neler yaşayacağımızı hayal bile edemeyecek bilinçteydik. Çoğumuz tek bir senet, çek görmeden buraya düşmüştük. Henüz dersleri anlayabilmemiz için Osmanlıca-Türkçe ve Latince sözlüğü ezberlememiz gerektiğini bilmiyorduk. Mutluyduk , hemde çok ; mutsuz bir çoğunluğun içinde bir avuç tıfıl azınlıktık. Hukuk Fakültesini bitirme ortalamasının sekiz yıl olduğu düşünüldüğünde üst sınıf abi ve ablalarımız arasındaki yaş farkımız bir hayli fazlaydı. Onlar bize bizde onlara yabancıydık. Yıllar evvel TRTde yayınlanan "Aşağıdakiler-Yukarıdakiler" dizisi gibiydik. Geneli yeşil parka ve süet bot giyer popüler kültürden çok ama çok uzak oldukları belli olan bu abi ve ablalar 1970 lerden fırlamış gibi dolanırlar biz kaygısız gençleri tedirgin ederlerdi. Burası Hukuk Fakültesiydi ve görünürde oraya yakışmayan aslında biz yenilerdik. Bu yeniler bolca cola içer, kot ve renkli hawai gömlekleri giyer, saçlarını uzatır ve üstüne üstelik erkekleri küpe takardı. Bu gençlerden biri de Bursa'lı E.di. Gurubumuzun en havalı, en popüler gençlerindendi. Tatil dönüşlerinde memleketinden gelişini dörtgözle beklerdik; getireceği kestane şekerleriyle birlikte :)
Birgün Bursalı E. tam da kudurma vaktimizin geldiği sırada bizi kenara çekerek yukarıdan uyarı geldiğini söyledi.Hepimizin gözleri faltaşı gibi açılmış nefes dahi almadan dinliyorduk. "Ayağınızı denk alın! Koşturmaca YOK! Renkli gömlek YOK! Yüksek sesle gülmek YOK! Ortama uyun, yoksa biz uydurmasını biliriz!!! " ......Tam bir şok yaşadık; o anda itirafı zor olsa da oldukça korktuk ve hemen tırstık :), yıldık. Ertesi gün hemen yüzümüzü ciddi bir hal aldı; düşünceli. Ne de olsa tehdit edilmiştik hemde açıkça , üstü kapalı bile değil. Bir günde büyüdük (!) .Gerçek anlamda büyüyünceye kadar da dışarda koşturmaca oynamaya karar verdik :).
Aradan yıllar geçmiş, üst kattaki abi ve ablalarımızın yerini almıştık. Artık ağırlaşıp, biraz da hantallaşmıştık. Aramızdan bazıları okulu bırakmış, bolca intiharlar yaşanmış ; depresyonlara bulana bulana bizde üst sınıf olmayı başarmıştık. Büyümüş müydük? Büyümek buysa evet ama bizi mutlu eden çocuk taraflarımızı unutarak....Yeni gelenlere bakma sırası bizdeydi şimdi . Yeniler bizim gibi çocukça davranışlardan uzaktılar belki ama motorsiklet ve ciple okula gelişleri bize ters geliyordu :) Yine de kimseyi tehdit etmedik ; yemin edebilirim...
Bugün hakimin önündeki masalarda davacı ve davalı vekili olarak vals ederken gözüm bir an avukatların oturduğu yere kaydı ve bir çift gözle karşılaştı. Bu gözleeeerrrr diye düşünürken ses çıkmayan ağzım kocaman açıldı ve EEEEEEE dedi. Bu Bursa'lı E.' den başkası değildi. Görüşmeyeli tam 15 yıl olmuş .Öyle mutlu oldum ki! Kırk beş dakikalık duruşma molasında aklımıza gelenlerden bazılarını hatırlamak dahi istemezken yukarıdaki tehdit aklımıza geldiğinde dakikalarca güldük... Büyümenin hiç de hoş bir duygu olmadığı kanaatiyle mahkeme salonuna dönüş yaptık.
13 Kasım 2011 Pazar
KÖPRÜ
Tüm bunları hatırlamama sebep olan şey ise uykuya dalarken kendimi bulduğum pencere kenarıydı . O pencerede , yurtdışına çok sık uğurladığım eşime el sallarken buldum kendimi. Neler yapacağımı düşünüyordum bir bir. Kahvaltıdan önce Doxy dışarı çıkartılacak,ortalık şöyle bir toplanacak ; daha sonrası yukarıda anlattıklarımdı. Ver elini İstanbul !
Uyumak için debelenirken geçmişten gelenler içime ferahlık kattı...Son zamanlarda hep serzenişler duyuyorum. Aranamayan, gidilemeyen dostlar..Özlenen ama birlikte olmak için gerçekleştirilemeyen planlar...Geçen yıllar...
Yorgunluğun bedenden çıkıp ruha çöreklendiği , bir türlü çözüm bulamayan insanın, karşıdan görünen hali "huzur", içinde yaşanılan gerçeği ise " kabul ediş" tir. İşte asıl gerçek budur. Huzur dıştan görünen janjanlı bir ambalajdır.
Anıların kendini üzen detaylardan sıyrılıp da sadece mutlu ettikleriyle geri dönmesi arasındaki mesafe uzun, çok uzun ! Şimdi benle, beni mutlu edenlerle yanı başımda duruyor ve gülümsüyor. Yaşadıklarına güven, diyor. Sayfalar aralanırken gözümü alan ışık , bana bilmediğim o yolda rehber olup cesaret vereceğini söylüyor ....İnanıyorum yaşadıklarıma ,sebeplerine ; sonuçlarıyla birlikte bugün adına .
Dün ile bugün arasındaki köprüden korkusuzca geçen benin yarın için randevusu yok . Ama kapısı ardına kadar açık,bekliyor...
10 Kasım 2011 Perşembe
ATAM !
SENİ UNUTMAK MÜMKÜN MÜ ? ANCAK UNUTANLAR VE UNUTTURMAYA ÇALIŞANLAR İŞ BAŞINDA HER SAAT, HER GÜN; SİSTEMLİ ! AMA BİLMİYORLAR Kİ BİZ İNANCIMIZI, UMUDUMUZU SENDEN ALDIK; YOKTAN VAR ETİĞİN BİR CUMHURİYET BİZİM YOL HARİTAMIZ! NE KENDİMİZE NE DE SANA İHANET ETMEYECEĞİZ, YOLUNDA OLMAKTAN ONUR DUYARAK YÜRÜYECEĞİZ!
8 Kasım 2011 Salı
ÖZLEM
Şimdi bu duygudan uzaklaşıp benim Balkız'ımın muzip fotosu ile sayfamı sonlandırıp gülümseyeceğim.....
KURBAN
Sakin ve sıradan bayramlarımızdan birini daha yaşıyoruz. Şu an içerden kavurma kokuları geliyor ve saat gecenin tam 00.00'ı. Bu koku beni çok gerilere çocukluğumun bayramlarına götürüyor.
Dedem geceden fırına konulan ve ağzı çamurla sıvanan suranın önüne sandalyesini attığında sabah ezanı bile okunmamış olurdu. Dayanamaz, uyku tutmaz beklerdi. Öyle sabırsızlanırdı ki bu sabırsızlığı çenesine vurur , sabah ezanı okunur okunmaz önce tenor tonu meşhur esnemesiyle başlar, oda kapılarının açılmaması üzerine bu kez de hadi kalkın naraları atarak maaileyi ayağa dikerdi. O fırın açılıncaya kadar sandalyesinden bir an olsun kalkmazdı. Koca sofra kurulur ve fırında bütün gece pişen sura o sabahın köründe midelere indirilirdi. Ben??? Ben ve küçük kuzen Yeliz ailenin mızmızları olarak yan masaya kurulur limon yemiş yüz ifadesi ile bakıp bakıp tiksinti duygusunun verdiği titremeler ile normal kahvaltımızı ederdik . İşte benim doğup büyüdüğüm ev bu kadar etçil iken ben bu kadar otçuldum. Et namına damağımın bildiği ve annemin zoruyla kabul etmek zorunda kaldığı tek şey köfteydi. O da ağzımda büyüyen lokmalarla babamın çiğenemeyi kesin bilmediğimi düşünüp çileden çıkması ve çiğneme replikleri yaparak bana bunu öğreteceğine inanmasıyla devam ederdi. Bu hep böyle oldu .
Gelelim yazının en başına. Evet saat tam 00.00 ve içeride kurban kavurması yapılıyor. Nerede? Tabii ki yuvam dediğim evde. Ben yukarıda anlattığım mıymıntılıkta biriyken evlendiğim koca kişisi tam bir et delisi! Allah'ın sopası yok! Buyur , bir de burdan yak, dedi eminim. İyi de neresinden yakayım? Ot yediği yok ki!!!
Abim yemin törenine gelmiş annemin taaaa İzmir'den Isparta'ya getirdiği donmuş işkembe çorbasını kaşığıyla kırarak yiyen kişi! Babaannem kıymaya gübre muamelesi yapan kadın !... Ettiğim tüm laflar inci gibi diziliyor önüme. Evet babaannemin un kurabiyesini bile kuyruk yağından yaptığını düşünürsek bu güne de şükretmeliyim biliyorum. Ama bu bayram en başta bizim aileye sonra da benim eşime bayram . Ben ise her bayram gibi bu bayram da mağdurları oynayan ve kale alınmayan bir yaban kedisi .
5 Kasım 2011 Cumartesi
24 Ekim 2011 Pazartesi
YARDIM MELEKLERİ
13 Ekim 2011 Perşembe
DEĞİŞİM
EVLİ
Erkek işten gelir, kapıyı çalar. Kadın kapıyı aralar ve şifre nedir diye sorar; erkek " seni seviyorum " der ve kapı ardına kadar açılır. Ya da kadın işten gelir , daha ayak sesleri duyulur duyulmaz kapı aralanır.Erkek kadını aşk dolu gözlerle içeri çeker , mutfakta elleriyle hazırladığı masa ve tabaklara kurulmuş yenmeyi bekleyen yeni kızarmış enfes köfteleri gösterir. Dudaklar birleşir, kokular içe çekilir ve gün boyu neler yaşandı muhakemesi için yatak odasına geçilir. Sırt üstü yatarken günün bakiyesi çıkartılır, biraz da dinlenme...Gece yatarken tv nin klasik müzik kanalı seçilir ve otomatik kapama ayarlanır ve huşu içinde uykuya dalınır...Sabah kalkılır ve bu aşk oyununu tekrar tekrar yaşamak için can atan iki kişi öpüşerek evden ayrılır.
EVLİ VE ÇOCUKLU
Kadın sabah sürünerek yataktan kalkar. Parmak uçlarına basarak giyinir ve pusuda bekleyen yavruya görünmeden çıkabilmek için saçını bile tarayamadan evden süzülür. Öğlene doğru evi arar. Bakıcıya yavrusu için
-bu sabah hapşurdu mu?
- evet
-kaç kez?
-üç
-hay allah, keşke kongest şurup verseydin
-verecektim ama abim verme annesi ver deyince ver, dedi.
- Hay Allah, iyi o zaman okuldan gelince verirsin...
Kadın sonra erkeği arar.
- Bu sabah hapşurmuş.
-Evet
- Şurup verecekmiş verme demişsin.Oysa ben ona vermesini söylemiştim.
-Ne bileyim, söylemedi ki bana.
-Böyle hapşurmayla başlıyor hep zaten.Sonra ciddileşiyor iş.
-Nasıl yani??? Hasta mı olacak şimdi??? Gidip okuldan alayım o zaman şurup içireyim.
-Şurup içirmek için okuldan mı alınır? Hayır!!! Gelince içer.
-Offfffff!!! Tamam o zaman! Hadi görüşürüz!
Der ve telefonlar kapanır. Bu rutin her sabah ve her akşam senaryosu farklı replik ve düpliklerle dolu yaşanmaya devam eder.
"Bekar" olunan kısım.... Güzel günlerdi, hoş biraz da boş, özgür ve bencil. Rutinlerin hayata uğramadığı bu günleri düşündüğümde tüm güzelliğine rağmen açık pencereden içeri süzülen buz gibi bir rüzgar hissediyorum; soğuk ve ıssız. Sonra kızımın yüzü aklıma geliyor, içime güneş doğuyor sıcacık ve beni tüm yorgunluğumla ayakta tutacak güçte sevgi ve dirençle.
Hayat değişiyor; zaman ve içine katılan bireylerin yarattığı enerji ile. Değişen hayatlar içinde yeşeren umutların varlığı o hayatı yaşanır kılıyor ve devam! dedirtiyor.. herşeye rağmen.
9 Eylül 2011 Cuma
7 Eylül 2011 Çarşamba
3 Ağustos 2011 Çarşamba
TAŞINDIK
Beyoğlu Adliyesi İstiklal' den Haliç'deki yerine 1999 yılında geçmiş ,ben ise 2000 den beri oradayım ; hemen hemen her hafta mutlaka ! Bugün gittim ve şok oldum. Evet taşınma takvimi belliydi ama biraz öne alınarak gerçekleştirilmiş. Kapıdan her girdiğimde mutlaka uğradığım, duruşmaya geç kalma korkusuyla uğrayamadığım zamanlar merak edildiğim, duruşma aralarında bulunup öğlen arası aşağıda beklendiğim haberi uçurulup aşağıya indiğimde bana özel yemek siparişi ile karşılaşıp şaşıp kaldığım, kendimi evimin oturma odasında hissettiğim, Memed Abimin kahvesi, Recep'imin sohbeti ve güleryüzü , elemanların birbirlerine yaptıkları şakalar ve takılmalar aslında benim gibi pekçok avukatın neşesi, yaptığımız sıkıcı ve sorunlu işlerden silkelenme yegane güç toplama yerini kapalı görünce içim karardı. Dile kolay on bir yıl geçti, en fazla da bu adliyede. Cezasından, Asliye'sine,Sulh'tan, Aile'sine...Ne kavgalar, ne hüzünler, ne sevinçler ...Ne anılar birikti ! Hepsi gözümün önüne dizildi. Koridorlar kapalı ve ıssız....Alışmamışım bu haline .İçim sıkıldı ! Duruşma bitimi duramadım karşı bloğa geçtim orası da böyle mi merakıyla. Baro Odasına girerken Memed Abiyle karşılaştık, kucaklaştık. Hal aynıydı, cuma son !
Evet adliye sıkıntımız vardı, şikayet ederdik ; hem de çok. En çok da İstanbul'daki sayısı 18 , belki de bu sayıyı da geçen adliyelere yetişme sorunu bizi mahvederdi. Şimdi yapılan adliye Avrupa'nın en büyük adliyesi. Görenler şahane diyor! Ama ya ruhu ? Birden aklıma Mustafa Sandal'ın "Araba" şarkısı geldi :))))) Peki bizim yeni adliye'nin ruhu olacak mı ? Bende ruh bulabilmesi için bir hayli zaman geçmesi gerekecek bunu biliyorum.
Adliye'den çıkarken arkamda bıraktığım hüzün yerini gerçek bir hasrete, ideal' e, gönül arzusuna bıraktı ; Avrupa'nın en büyük adliyesine sahip olmak yerine Hukuk Devleti olma çabası yer alsa ve bu uğurda yol alınsa değil saray ben barakada avukatlık yapmaya razı olurdum !
15 Temmuz 2011 Cuma
8 Temmuz 2011 Cuma
VAZGEÇTİM
BENİM OLMAYAN TENİNDEN..
BİR ŞEY BEKLEMİYORUM !
BENİM OLAN !
3 Temmuz 2011 Pazar
SEVDİĞİMSİN
1 Temmuz 2011 Cuma
25 Haziran 2011 Cumartesi

21 Haziran 2011 Salı

Öğlen çıktım adliyeden. Havasızlık ve ter kokularından bayılmama çeyrek kala bitti duruşmalarım . Arabaya biner binmez son ses açtım teybi; içimdeki gürültüyü bastırmak adına. Rock dan her daim keyif almama rağmen hiç öyle son ses açık teyp dinleyicisi olmadım. Bas'ın davul ile flörtü caz armonileri ile daha hoş gelmiştir bana hep. Ama bu sefer iyi geldi bangır bangır müzik sesi... Hiç iyi bir hafta geçirmedim. Ev reisinin rahatsızlığının ayak seslerini saymazsak yaklaşık yirmi günü bulan rahatsızlığı artık üzerimde ve ruhumda bir türlü aydınlanmayan gökyüzü depresyonu oluşturmaya başladı. Daralan içimi ferahlatacak çıkar yol uzakta mıdır yoksa yanı başımda da ben mi göremiyorum. Etrafımdaki insanların sabrıma ve güleryüzüme methiye düzmeleri bile sinirimi bozmakta. Ben boynuzları çıkmış bir şeytan olmak istiyorum,elinde tırmığıyla. Birilerinin poposunu dürtükledikçe kahkaha atma hallerinin hayali bile zevk veriyor. Sabahlara kadar sokaklarda sarhoş dolaşmak ( hiç içmem ), sahillerde uyumak ( üşürüm) , nereye gideceğimi bilmeden gitmek istiyorum burdan ve mümkünse kendimden ve herşeyden. Biliyorum bu bana hiç yakışmayan bir yazı oldu ama ben bu denetimli , sorumlu, pozitif ve herşeyi tolore eden halimden uzaklaşıp bana hiç de yakışmayan şeyler yapmak istiyorum. Hiç kimsenin benden beklemediği şeyleri...
16 Haziran 2011 Perşembe
YARGILA-MA
14 Haziran 2011 Salı
KUŞ YUVASI

11 Haziran 2011 Cumartesi
ADSIZ

1 Haziran 2011 Çarşamba
ZOR

30 Mayıs 2011 Pazartesi
BALONLAR

26 Mayıs 2011 Perşembe
ÖZLEM

23 Mayıs 2011 Pazartesi
MUTLU YILLAR !

18 Mayıs 2011 Çarşamba
BALÇIK

Bir Seçim ucuzluğu almış başını gidiyor. Ağzından köpükler saçarak konuşan liderlerin karşısındaki- ler onlardan da beter kudurmuş alkış tutuyor. Tv görüntüleri karşısında bir an galadyatörleri seyreden ve alkış tutan insan manzaraları geldi yüzyıllar öncesinden . Dar ağacına asılacak insanları seyretmek için meydanları dolduran insanların aldığı hazzı gördüm gözlerinde. Acı ve orgazm karışımı bir hissiyat ile olan biteni seyreden insanoğlu. Onların aldıkları zevk karşısında partnerini daha da coşturmaya çalışan partner edasının oluşturduğu zeminsizlik, seviyesizlik ve alaturka taktikleri kaset savaşlarıyla daha da ayyuka çıkmış durumda. Yaşadıkları ülkeyi cennete çevirme vaatlerinin ümitleri kalmamış insanlar üzerinde hiç bir etki yaratmayacağını bilenler , ülkeyi koca bir arenaya çevirme hususunda ant içmiş gibiler. Dallas dizisiyle cinselliğin entrikayla bulaşmış yüzü ile tanışan Türk toplumunun o yıllardaki naif ve bakir halini özlememek mümkün mü? İnternete düşen görüntüler, gizli çekim, kaset görüntüleri izleyenleri doyurmuyor artık. Daha fazlasını isteyecek , gün geçtikçe bu arzu daha da kamçılanacak giderek . Belden aşağı toplum haline gelmenin yarattığı seviyesizliği yukarı çekme çabaları hiç bir işe yaramıyor. Çığ aldı başını gidiyor; önüne geleni kendine katarak ..
14 Nisan 2011 Perşembe
İLK

Şimdi , aynı operasyonu daha önce iki kez geçirmiş olan ben üçüncüsü için ilk kez tedirginlik ve sıkıntı hissetti. Kolay itiraf edemese de ilk kez korktu ,endişelendi ve düşündü. Ben bu bene hiç alışık değildi ve yeni tanışmıştı. Hiç ama hiç hoşlanmasa da bu ben yeniydi ve ona aitti. Merhaba demekten ve kabullenmekten başka yapabileceği birşey yoktu.
Hastaneye gidildi. Doktorla konuşuldu ve işlemin yapılacağı yere inildi. Hemşire gidelim dediğinde kocaya bakıldı " O da gelemez mi ? " denildi. Şimdi doğuma bile eşler alınırken benimkinde niye olmasındı. Ama cevap olumsuz olunca kocaya bir daha dönüp bakılmadan kapalı kapıya yönelindi. Baksam buğulanan gözlerde hazır bekleyen yaşlar düşebilirdi. Böyle miydi bu kadın ya ! böyle miydi ? Anne olmakla yumuşayan bu kalp ve ruh bir daha eski haline dönemezdi. Anlaşıldı ve kabul edildi. İtiraz etmenin manası yoktu. İlk defa yavrusu için endişe ve kendisi için korku hissetti; tıpkı annesinin kendisi için hissettikleri gibi . İlk kez keşfetti.
9 Nisan 2011 Cumartesi
AYLAR SONRA..

7 Mart 2011 Pazartesi
BEKLE
Ben bir avukatım, adalet tecilli edecek, bekliyorum........
20 Şubat 2011 Pazar
OFF 2

8 Şubat 2011 Salı
HALA

Hala
Med- cezir hayatım
Hala
Hala