18 Aralık 2011 Pazar

HASLET ( ! )



Canımı çektirenler :


1- Şöööyleee içi hınca hınç dolu bir müzik holde muhteşem bir şov eşliğinde şarkı söylemek ( çıkıp gitme tercih meselesidir )

2- Sabahtan çıkıp tekrar gün doğumuna kadar gezmek, tozmak, avarelik etmek,serseriliğin dibine vurmak

3- Haftada iki gün hiç bişey yapmadan,yemeden,içmeden yatmak ; uyumak , uyanmak ve tekrar uyumak

4- Tek anlatımda anlaşılabilmek

5- Sansürsüz küfretmek , adam dövmek

6- Kaşlarımı jiletle kazımak ( yok hayır delirmedim :)

7- Eve geldiğimde yaklaşık bir saat kimseyle konuşmamak

8- Hati'nin külotlarla havluları birarada yıkamadığını görmek

9- Çizgi film kahramanı olmak

10-Gece saten geceliklerle yatıp üşümemek , kalkıp tekrar penyelere bürünmemek

11-Damdan dama koşmak , atlamak , uçmak , kafa üstü düşmek ama ölmemek 

12- Işınlanmak,istediğim her yere

13- Bir teknede yaşamak , uyanır uyanmaz denize atlamak

14- Arada sırada Ay' a da gitmek ve zıp zıp yürümek

15-Metrobüse binerken önümdekine bir çimdik atabilmek

16-Arabayla giderken önümdeki arabaya BAM diye geçirmek ve bunu defalarca tekrarlamak

17- Muhteşem dans edebilmek

18-Karşı masada bana bakıp çemkirerek  savunma yapan avukatın burun deliklerine parmak sokmak

19-Avazım çıktığı kadar çığlık atmak

20-Saçlarımı yeşile boyatmak

21-İşi düştüğüne hatır sormak bahanesi yapan, tam kapatırken asıl sorununu anlatanların üzerine kusmak

22-İki çocuk daha doğurarak hiç kilo almamak ve o bebelerin ben hiçbişey yapmadan kendi kendilerine büyüdüklerini görmek

23-Nerdesin ? diye soranlara Cehennemin dibinde , diyebilmek



Durup düşnmeye başladığıma göre bitti sanırım...

16 Aralık 2011 Cuma

MARŞ MARŞ MARŞ


Ey Vataaaan gözyaşlaaaarın
Dinsin yetiştik çünkü biz!

Gül ki seeeen neşeenle
GÜL-SÜN AY! GÜ-NEŞ!  TOP-RAK!  DE-NİZ !

Ey Vataaaan gözyaşlaaaarın
Dinsin yetiştik çünkü biz!


Çoğu zaman dilimde melodi olur ya da beynimin içinde notalar dans eder ve ben o melodileri dinleyerek uyur ve uyanırım. Bu sabah yukardaki marşla uyandım. Hayırdır , cenk'e de çıkmıyoruz dedim :) Bu melodiler beni ortaokul yıllarına,okul sıralarına konduruverdi. Genelde günün en son saatlerinde yapılırdı müzik dersi. Günün tüm yorgunluğuyla hele hele de bir marşsa asılırdık dizelere bağıra çağıra; coşar, rahatlar, gevşerdik. Bayılırdım marşlara. Okul gezilerinin, otobüslere doluşan öğrencilerin  neşe  içinde coşarak söylediği marşlar hep umut ve mutluluk vermiştir bana.


İşte bu sabah da böyle uyandım; içimdeki coşkuyla yola koyuldum. Ama tüm coşkuları bir iğne misali patlatan , iki ileri bir dur ile devam eden trafikte birden aklıma  bu sefer başka bir marş geldi,


" Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa
  Askerin milletin bayrağınla çok yaşa
  ( Burada bağırıyorum ) Arş arş arş ileri ileri
  Arş ileri marş ileri
  Dönmez geri Türk'ün askeri
  Sağdan sola soldan sağa
  Al da bayrağın düşman üstüne!
  .............

15 Aralık 2011 Perşembe



Bazen, büyük bir sürpriz beklemezsin ama düşer ayağına; sana kucaklamak kalır. Tadını çıkarmak en güzelidir...Ötesini gerisini düşünmeden yaşarsın. Ödülün o "an" dır. Yaşamın özü hissettiklerin, beklenti duymadan bulduğundur...Teslimiyet beraatin, gidenler ise sonsuz özgürlüğün olacaktır...















8 Aralık 2011 Perşembe

MİM

Mimlendim yine ! Bu üçüncüsü..İlk ikisinde tüm açıklarımı, deli bu dedirtecek tüm sırlarımı ifşa ettim. Ama bu son mim "Hypo" dan geldi. Onu kıracağıma bileğimi kırarım da yine yazarım :)))


İşte! Hakkımdaki 7 gerçek :


1- Kendimi bildiğim ve hatırladığım yaşlardan bu yana ara ara ailemin kaybı durumunda ne yapacağımı düşünür , kendi kendime ağlarım. Sanırım bu durum beş yaşındaki Balkız'ıma da genlerle intigal etmiş olmalı ki arada  " anneciğim sen ölürsen ben ne yaparım" diyerek bu sebeple ağlar.


2-  Dışarıya küpesiz çıkmam. Elim otomatikman kulaklarıma gider mutlaka kontrol ederim. Ola ki takmadan çıkmışsam ki bu çok ender bir durumdur, kendimi çıplak hissederim .


3- Özgürlükçü, rahat , güler yüzlü , kibar  görünümümün altında otoriter ve kuralcı bir yapıya sahibim. Özgürlükçü ve kuralcılık nasıl bir arada bulunur yıllardır düşünür bulamam :)


4- Her öğünü kahvaltı ile geçiştiremem. Ola ki iki öğünü geçiştirdiysem üçüncü öğünde mutlaka normal yemek yemem lazım yoksa Frankenstein'a dönüşür ortalığa sinir bulaştırırım.


5- Yattıktan sonra ortalıkta dolaşılmasından hoşlanmam. Fena takarım açılan kapılara,topuk seslerine...Bu sesler büyür büyür yumak olur  kulağımda. Ama herkes yattıktan sonra da uyuyamam korkarım ,her yerden çıt sesleri gelir :))


6- Güzel ayağa bayılırım ama kesinlikle fetişist değilim :)


7- Çok sinirlendiğimde ya da sıkıntılı bir durum içindeysem boğazım gıcıklanır ve öksürürüm.


OHHHH bitti !!! Bundan önce o kadar saymışım ki bu sefer zorlandım. Durun siz söylemeden ben söyleyeyim pek de normal değilim :))


Kimleri mimleyeceğim? Zorlama yok , isteyen herkes bu mim'i üzerine alabilir ve bloğunda hoş seda  bırakabilir.


Herkese kocaman sevgilerle !

6 Aralık 2011 Salı

SERVER TANİLLİ ÖLDÜ ( MÜ?)

Server Tanilli öldü !..

Bu tümcenin ifade ettiği anlam , bir yaşamın sona ermesi olarak algılanıyorsa bir yerlerde eksiklik var demektir. Çünkü O'nun sona eren yaşamı, 80 yıla sığdırılan özverinin öyküsü gibiydi. Bir gününü bile kendisi için yaşamadığı , toplumculuğun biçimlendirdiği bir yaşamın...

Ölecekti elbet...Niye ölmesindi ki...Üstelik tam da 80' ine vurmuşken yaşam...1978 den bu yana kahpece bir suikastın kendisini mahkum ettiği sandalyede , faşizme ve gericiliğe karşı inatla çevirdiği tekerlek bir gün dönmeyecekti elbette...

Ama bilinmelidir ki, dün biten O'nun yaşamı değildir sadece...Giden Server Tanilli değildir yalnız...

Halkına ve öğrencilerine adanmış bir yaşamı , kendisine ait saymadan yaşayan gerçek bir sosyalistti....Düşüncelerini sadece ifade edilen değerler olmakla sınırlı saymayan , yaşamını da düşünceleri ölçeğinde biçimlendiren bir savaşçı...

Korkusuz bir yürekti O...1 nolu amfiyi tıklım tıklım dolduran merak , sadece orada açılacak yeni ufukların yine o dönemlere özgü bilgi açlığıydı.

O , gerçek bir aydınlanmacıydı...Sosyolojik tahlillerden imbiklenmiş özgün değerlendirmelerin zenginleştiği, antiemperyalist özü öne çıkarılmış Milli Mücadele , O' nun ifadelerinde son derecede de gerçek bir yörüngeye oturmaktaydı.

Bir gün bile eğilmedi...

Bize ışık tuttu...Dünyaya bir başka bakıyorsak, göz O'nundur. Işık O'nun....

Biz yaşadıkça yaşayacak Server Hoca...

Yaşatacağız....


( İstanbul Barosu Resmi Sayfası'ndan alıntıdır ).

30 Kasım 2011 Çarşamba

FARK

Özal'ın hakim olduğu yıllardı. Depolite edilmiş gençlerdendik. Her sabah geçirme seronimisiıne annemin hiç bıkmadan sıkıştırdığı " ne sağ ne sol,orta yol kızım , ORTA YOL!!! "  cümlesi hakim gelirdi.

Üzerimde yeşil, sarı, kırmızı ve mavinin en parlak hatta carlak tonlarının hakim olduğu montumla uçmaya hazır bir kelebeği andırırdım. Çocukluğuna doyamamış ve ergende olamamış bir gurup genç giriş katında koşturmaca oynardık. Gülmek için başımızı her kaldırdığımızda yukardan öfke ve utanç dolu gözlerle karşılaşırdık. Üniversiteliydik ama henüz pek de farkında değildik. Bu okulda neler  neler yaşayacağımızı hayal bile edemeyecek bilinçteydik. Çoğumuz tek bir senet, çek görmeden buraya düşmüştük. Henüz dersleri anlayabilmemiz için Osmanlıca-Türkçe ve Latince sözlüğü ezberlememiz gerektiğini bilmiyorduk. Mutluyduk , hemde çok ; mutsuz bir çoğunluğun içinde bir avuç tıfıl azınlıktık.  Hukuk Fakültesini bitirme ortalamasının sekiz yıl olduğu düşünüldüğünde üst sınıf abi ve ablalarımız arasındaki yaş farkımız bir hayli fazlaydı. Onlar bize bizde onlara yabancıydık. Yıllar evvel TRTde yayınlanan "Aşağıdakiler-Yukarıdakiler" dizisi gibiydik. Geneli yeşil parka ve süet bot giyer popüler kültürden çok ama çok uzak oldukları belli olan bu abi ve ablalar 1970 lerden fırlamış gibi dolanırlar biz kaygısız gençleri tedirgin ederlerdi. Burası Hukuk Fakültesiydi ve görünürde oraya yakışmayan aslında biz yenilerdik. Bu yeniler bolca cola içer,  kot ve renkli hawai gömlekleri giyer, saçlarını uzatır ve üstüne üstelik erkekleri küpe takardı. Bu gençlerden biri de Bursa'lı E.di. Gurubumuzun en havalı, en popüler gençlerindendi. Tatil dönüşlerinde memleketinden gelişini dörtgözle beklerdik; getireceği kestane şekerleriyle birlikte :)

Birgün Bursalı E. tam da kudurma vaktimizin geldiği sırada bizi kenara çekerek yukarıdan uyarı geldiğini söyledi.Hepimizin gözleri faltaşı gibi açılmış nefes dahi almadan dinliyorduk. "Ayağınızı denk alın! Koşturmaca YOK! Renkli gömlek YOK! Yüksek sesle gülmek YOK! Ortama uyun, yoksa biz uydurmasını biliriz!!! " ......Tam bir şok yaşadık; o anda itirafı zor olsa da oldukça korktuk ve hemen tırstık :), yıldık. Ertesi gün hemen yüzümüzü ciddi bir hal aldı; düşünceli. Ne de olsa tehdit edilmiştik hemde açıkça , üstü kapalı bile değil.  Bir günde büyüdük (!) .Gerçek anlamda büyüyünceye kadar da dışarda koşturmaca oynamaya karar verdik :).


 Aradan yıllar geçmiş, üst kattaki abi ve ablalarımızın yerini almıştık. Artık ağırlaşıp, biraz da hantallaşmıştık. Aramızdan bazıları okulu bırakmış, bolca intiharlar yaşanmış ; depresyonlara bulana bulana bizde üst sınıf olmayı başarmıştık. Büyümüş müydük? Büyümek buysa evet ama bizi mutlu eden çocuk taraflarımızı unutarak....Yeni gelenlere bakma sırası bizdeydi şimdi . Yeniler bizim gibi çocukça davranışlardan uzaktılar belki ama  motorsiklet ve ciple  okula gelişleri bize ters geliyordu :) Yine de kimseyi tehdit etmedik ; yemin edebilirim...


Bugün hakimin önündeki masalarda davacı ve davalı vekili olarak vals ederken gözüm bir an avukatların oturduğu yere kaydı ve bir çift gözle karşılaştı. Bu gözleeeerrrr diye düşünürken ses çıkmayan ağzım kocaman açıldı ve EEEEEEE dedi. Bu Bursa'lı E.' den başkası değildi. Görüşmeyeli tam 15 yıl olmuş .Öyle mutlu oldum ki! Kırk beş dakikalık duruşma molasında aklımıza gelenlerden bazılarını hatırlamak dahi istemezken yukarıdaki tehdit aklımıza geldiğinde dakikalarca güldük... Büyümenin hiç de hoş bir duygu olmadığı kanaatiyle mahkeme salonuna dönüş yaptık.

13 Kasım 2011 Pazar

KÖPRÜ

İstanbul'a ilk geldiğim yıllardı. Rutinliğin hayatıma hükmetmediği, şehrin tadını çıkarttığım zamanlardı. Aylaklığın avare düdüğü egemendi . Cihangir' den Taksime vurur , oradan kule dibine iner  Galata Kulesi'nin içinde soluğu alırdım. Başka da bildiğim yer yoktu ve tek arkadaşım da orda çalışırdı. Ama İstanbul benimdi. Tadını çıkara çıkara keşfettim her yeri,  kare kare dantel inceliğinde...

Tüm bunları hatırlamama sebep olan şey ise uykuya dalarken kendimi bulduğum pencere kenarıydı . O pencerede , yurtdışına çok sık uğurladığım eşime el sallarken buldum kendimi. Neler yapacağımı düşünüyordum bir bir. Kahvaltıdan önce Doxy dışarı çıkartılacak,ortalık şöyle bir toplanacak ; daha sonrası yukarıda anlattıklarımdı. Ver elini İstanbul !




Uyumak için debelenirken geçmişten gelenler içime ferahlık kattı...Son zamanlarda hep serzenişler duyuyorum. Aranamayan, gidilemeyen dostlar..Özlenen ama birlikte olmak için gerçekleştirilemeyen planlar...Geçen yıllar...


Yorgunluğun bedenden çıkıp ruha çöreklendiği , bir türlü çözüm bulamayan insanın, karşıdan görünen hali "huzur", içinde yaşanılan gerçeği ise " kabul ediş"  tir. İşte asıl gerçek budur. Huzur dıştan görünen janjanlı bir ambalajdır.


Anıların kendini üzen detaylardan sıyrılıp da sadece mutlu ettikleriyle geri dönmesi arasındaki mesafe uzun, çok uzun ! Şimdi benle, beni mutlu edenlerle yanı başımda duruyor ve gülümsüyor. Yaşadıklarına güven, diyor. Sayfalar aralanırken gözümü alan ışık , bana bilmediğim  o yolda rehber olup cesaret vereceğini söylüyor ....İnanıyorum yaşadıklarıma ,sebeplerine ; sonuçlarıyla birlikte bugün adına . 


Dün ile bugün arasındaki köprüden korkusuzca geçen benin yarın için randevusu yok . Ama kapısı ardına kadar açık,bekliyor... 

10 Kasım 2011 Perşembe

ATAM !




SENİ UNUTMAK MÜMKÜN MÜ ? ANCAK UNUTANLAR VE UNUTTURMAYA ÇALIŞANLAR İŞ BAŞINDA HER SAAT, HER GÜN; SİSTEMLİ ! AMA BİLMİYORLAR Kİ BİZ İNANCIMIZI, UMUDUMUZU SENDEN ALDIK; YOKTAN VAR ETİĞİN BİR CUMHURİYET BİZİM YOL HARİTAMIZ! NE KENDİMİZE NE DE SANA İHANET ETMEYECEĞİZ, YOLUNDA OLMAKTAN ONUR DUYARAK YÜRÜYECEĞİZ!

8 Kasım 2011 Salı

ÖZLEM


Benim güzeller güzeli annemle biricik canım abim !!! Bu gün bayram; onlar hep birlikte. Bense onları çok özlemekte...yurtdışında değiliz  ama istediğimiz her an bir araya gelememek zor, çok zor..Adı gurbet, gözü kör olsun derler ya..öyle evet...Bayramlarda ve diğer özel günlerde daha da keskinleşiyor bu duygu. İçimdeki alev sağa sola savrulup böğürüyor ,isyan ediyor...içimi yakıyor...Anne,baba,kardeş kokusundan uzak diyar beni avutmakta zorlanıyor....


Şimdi bu duygudan uzaklaşıp benim Balkız'ımın muzip fotosu ile sayfamı sonlandırıp gülümseyeceğim.....


KURBAN



Sakin ve sıradan bayramlarımızdan birini daha yaşıyoruz. Şu an içerden kavurma kokuları geliyor ve saat gecenin tam 00.00'ı.  Bu koku beni çok gerilere çocukluğumun bayramlarına götürüyor.


 Dedem geceden fırına konulan ve ağzı çamurla sıvanan suranın önüne sandalyesini attığında sabah ezanı bile okunmamış olurdu. Dayanamaz, uyku tutmaz beklerdi. Öyle sabırsızlanırdı ki bu sabırsızlığı çenesine vurur , sabah ezanı okunur okunmaz önce tenor tonu meşhur esnemesiyle başlar, oda kapılarının açılmaması üzerine bu kez de hadi kalkın naraları atarak maaileyi ayağa dikerdi. O fırın açılıncaya kadar sandalyesinden bir an olsun kalkmazdı. Koca sofra kurulur ve fırında bütün gece pişen sura o sabahın köründe midelere indirilirdi. Ben??? Ben ve küçük kuzen Yeliz ailenin mızmızları olarak yan masaya kurulur limon yemiş yüz ifadesi ile bakıp bakıp tiksinti duygusunun verdiği titremeler ile normal kahvaltımızı ederdik . İşte benim doğup büyüdüğüm ev bu kadar etçil iken ben bu kadar otçuldum. Et namına damağımın bildiği ve annemin zoruyla kabul etmek zorunda kaldığı tek şey köfteydi. O da ağzımda büyüyen lokmalarla babamın çiğenemeyi kesin bilmediğimi düşünüp çileden çıkması ve çiğneme replikleri yaparak bana bunu öğreteceğine inanmasıyla devam ederdi. Bu hep böyle oldu .


Gelelim yazının en başına. Evet saat tam 00.00 ve içeride kurban kavurması yapılıyor. Nerede? Tabii ki yuvam dediğim evde. Ben yukarıda anlattığım mıymıntılıkta biriyken evlendiğim koca kişisi tam bir et delisi! Allah'ın sopası yok! Buyur , bir de burdan yak, dedi eminim. İyi de neresinden yakayım? Ot yediği yok ki!!!

 Abim yemin törenine gelmiş annemin taaaa İzmir'den Isparta'ya getirdiği donmuş işkembe çorbasını kaşığıyla kırarak yiyen kişi! Babaannem kıymaya gübre muamelesi yapan kadın !... Ettiğim tüm laflar inci gibi diziliyor önüme.  Evet babaannemin un kurabiyesini bile kuyruk yağından yaptığını düşünürsek bu güne de şükretmeliyim biliyorum. Ama bu bayram en başta bizim aileye sonra da benim eşime bayram . Ben ise her bayram gibi bu bayram da mağdurları oynayan ve kale alınmayan bir yaban kedisi .

5 Kasım 2011 Cumartesi

İYİ BAYRAMLAR!



TÜM ARKADAŞLARIMIN BAYRAMINI KUTLAR ; DAHA MUTLU VE UMUTLU NİCE

BAYRAMLAR DİLERİM!

24 Ekim 2011 Pazartesi

YARDIM MELEKLERİ

İlk defa bir cümle kurabilmek için pc nin başında duruyorum, bakıyorum bembeyaz sayfaya. Keşke şu son 20 gündür yaşadıklarımızı silebilme imkanı olsa, bembeyaz bir sayfa açabilsek tek tık'la. Yok! Koca bir " Yok " hissediyorum yüreğimde. Bununla ilgili yazacaklarım çok ama kelimelerim yine "Yok".

Biricik dostumun kurmuş olduğu bir oluşumun linkini veriyorum. Mümkün olduğunca yayılması çaresizliğe bir damla su serpecektir...

13 Ekim 2011 Perşembe

DEĞİŞİM



EVLİ

Erkek işten gelir, kapıyı çalar. Kadın kapıyı aralar ve şifre nedir diye sorar; erkek " seni seviyorum " der ve kapı ardına kadar açılır. Ya da kadın işten gelir , daha ayak sesleri duyulur duyulmaz kapı aralanır.Erkek kadını aşk dolu gözlerle içeri çeker , mutfakta elleriyle hazırladığı masa ve tabaklara kurulmuş yenmeyi bekleyen yeni kızarmış enfes köfteleri gösterir. Dudaklar birleşir, kokular  içe çekilir ve gün boyu neler yaşandı muhakemesi için yatak odasına geçilir. Sırt üstü yatarken günün bakiyesi çıkartılır, biraz da dinlenme...Gece yatarken tv nin klasik müzik kanalı seçilir ve otomatik kapama ayarlanır ve huşu içinde uykuya dalınır...Sabah kalkılır ve bu aşk oyununu tekrar tekrar yaşamak için can atan iki kişi öpüşerek evden ayrılır.

EVLİ VE ÇOCUKLU

Kadın sabah sürünerek yataktan kalkar. Parmak uçlarına basarak giyinir ve pusuda bekleyen yavruya görünmeden çıkabilmek için saçını bile tarayamadan evden süzülür. Öğlene doğru evi arar. Bakıcıya yavrusu için
-bu sabah hapşurdu mu?
- evet
-kaç kez?
-üç
-hay allah, keşke kongest şurup verseydin
-verecektim ama abim verme annesi ver deyince ver, dedi.
- Hay Allah, iyi o zaman okuldan gelince verirsin...

Kadın sonra erkeği arar.

- Bu sabah hapşurmuş.
-Evet
- Şurup verecekmiş verme demişsin.Oysa ben ona vermesini söylemiştim.
-Ne bileyim, söylemedi ki bana.
-Böyle hapşurmayla başlıyor hep zaten.Sonra ciddileşiyor iş.
-Nasıl yani??? Hasta mı olacak şimdi??? Gidip okuldan alayım o zaman şurup içireyim.
-Şurup içirmek için okuldan mı alınır? Hayır!!! Gelince içer.
-Offfffff!!! Tamam o zaman! Hadi görüşürüz!

Der ve telefonlar kapanır. Bu rutin her sabah ve her akşam senaryosu farklı replik ve düpliklerle dolu yaşanmaya devam eder.

"Bekar" olunan kısım.... Güzel günlerdi, hoş biraz da boş, özgür ve bencil. Rutinlerin hayata uğramadığı bu günleri düşündüğümde tüm güzelliğine rağmen açık pencereden içeri süzülen buz gibi bir rüzgar hissediyorum; soğuk ve ıssız. Sonra kızımın yüzü aklıma geliyor, içime güneş doğuyor sıcacık ve beni tüm yorgunluğumla ayakta tutacak güçte sevgi ve dirençle.

Hayat değişiyor; zaman ve içine katılan bireylerin yarattığı enerji ile. Değişen hayatlar içinde yeşeren umutların varlığı o hayatı yaşanır kılıyor ve devam! dedirtiyor.. herşeye rağmen.

9 Eylül 2011 Cuma



UZAKLAŞTIKÇA

YAKLAŞIYORUM SANA.

KAÇAYIM DERKEN

İÇİNDE REHİN.

KOŞUYORUM

YANIBAŞINDAYIM.

SESİN KULAĞIMDA

TENİN TERİM KARIŞIK...

ELİMDE DEĞİL

SENİ SEVMEK...

BEDENİM HAYIR

RUHUM SANA ESİR.



3 Ağustos 2011 Çarşamba

TAŞINDIK

Mekanların, sokakların, eşyaların ,giysilerin kısacası herşeyin ruhu olduğuna inanırım. Bu ruh beni yakaladı mı ben ona alışır ve sadık kalırım. Zor gidenlerden , zor atanlardanım. Hele hele yaşanmışlıklar,anılar ve birikenler varsa.

Beyoğlu Adliyesi İstiklal' den Haliç'deki yerine 1999 yılında geçmiş ,ben ise 2000 den beri oradayım ; hemen hemen her hafta mutlaka ! Bugün gittim ve şok oldum. Evet taşınma takvimi belliydi ama biraz öne alınarak gerçekleştirilmiş. Kapıdan her girdiğimde mutlaka uğradığım, duruşmaya geç kalma korkusuyla uğrayamadığım zamanlar merak edildiğim, duruşma aralarında bulunup öğlen arası aşağıda beklendiğim haberi uçurulup aşağıya indiğimde bana özel yemek siparişi ile karşılaşıp şaşıp kaldığım, kendimi evimin oturma odasında hissettiğim, Memed Abimin kahvesi, Recep'imin sohbeti ve güleryüzü , elemanların birbirlerine yaptıkları şakalar ve takılmalar  aslında benim gibi pekçok avukatın neşesi, yaptığımız sıkıcı ve sorunlu işlerden silkelenme yegane güç toplama yerini kapalı görünce içim karardı. Dile kolay on bir yıl geçti, en fazla da bu adliyede. Cezasından, Asliye'sine,Sulh'tan, Aile'sine...Ne kavgalar, ne hüzünler, ne sevinçler ...Ne anılar birikti ! Hepsi gözümün önüne dizildi. Koridorlar kapalı ve ıssız....Alışmamışım bu haline .İçim sıkıldı ! Duruşma bitimi duramadım karşı bloğa geçtim orası da böyle mi merakıyla. Baro Odasına girerken Memed Abiyle karşılaştık, kucaklaştık.  Hal aynıydı, cuma son !
Evet adliye sıkıntımız vardı, şikayet ederdik ; hem de çok. En çok da İstanbul'daki sayısı 18 , belki de bu sayıyı da geçen adliyelere yetişme sorunu bizi mahvederdi. Şimdi yapılan adliye Avrupa'nın en büyük adliyesi. Görenler şahane diyor! Ama ya ruhu ? Birden aklıma Mustafa Sandal'ın "Araba" şarkısı geldi :))))) Peki bizim yeni adliye'nin ruhu olacak mı ? Bende ruh bulabilmesi için bir hayli zaman geçmesi gerekecek bunu biliyorum.

Adliye'den çıkarken arkamda bıraktığım hüzün yerini gerçek bir hasrete, ideal' e, gönül arzusuna bıraktı ; Avrupa'nın en büyük adliyesine sahip olmak yerine Hukuk Devleti olma çabası yer alsa ve bu uğurda yol alınsa değil saray ben barakada avukatlık yapmaya razı olurdum !

15 Temmuz 2011 Cuma

VEDA



SALON FUARE !
TÜM OYUNLAR TÜKENDİ.
BAŞROLDE BEN
SUFLEM BİTTİ.




8 Temmuz 2011 Cuma

VAZGEÇTİM



ÇOK OLDU VAZGEÇMİŞLİĞİM
 BENİM OLMAYAN TENİNDEN..
UMUDA KAPANAN ,
TUTSAK GÖZLERİNDEN..
BİR ŞEY BEKLEMİYORUM !
İSTEMİYORUM!



 YÜREĞİN YETER
BENDE KALAN,
BENİM OLAN !
TEK ÇIRPIŞLA
SONSUZLUĞU YAKALAYAN,
İÇİNE HAPSOLAN GEÇMİŞLE
BENİ SARAN TEK GERÇEK
TUTSAĞIM OLSUN !










                                                                                                                  

3 Temmuz 2011 Pazar

SEVDİĞİMSİN



Sevdiğimsin...
Gönlümün gördüğü 
İçimi eriten soluğumsun.
Sensizliğin adı yok
Eller öksüz..
Sözler dilsiz..
Ben sensiz.
Bunun adı yok!

Sevdiğimsin...
Olmazı bile bile
Gün bize doğsun,
Sevda türküleri bizim olsun.
Ayrılık getiren rüzgardan uzak
Birbirimizin içinde aşkla çoğalan
Tüm masallar bize yazılsın.
Bunun adı yok! 


Sevdiğimsin..

1 Temmuz 2011 Cuma



BAKTIĞINIZ HER PENCERE İÇİNİZE UMUT DOLDURSUN.
MUTLU HAFTA SONLARI TÜM DOSTLARIMA!




25 Haziran 2011 Cumartesi


BAKIYORUM SANA UZAKTAN
ÇOK UZAKTAN.
İÇİMİ KIRAN SÖZLERE ELVEDA !
UNUTMAK İSTEDİĞİM HERŞEYE.
BENDE SAKLI, EN DERİNİMDE SEN!
İÇİMİ TİTRETEN SENSİZLİĞİNLE
BAŞBAŞA SEN VE BEN!
SARIYORUM
BANA DEĞEN SESSİZLİĞİ.
YOL YAPIYOR GEÇMİŞE.
TÜM ÇİÇEKLER RENKSİZ
SOLMUŞ ELİMDE.
TEK SEN , SEN..
YÜREĞİMİN IŞIĞI.
HAYATIMI AYDINLATAN
CENNETSİN.
SEN BENİM HERŞEYİMSİN.

21 Haziran 2011 Salı


Öğlen çıktım adliyeden. Havasızlık ve ter kokularından bayılmama çeyrek kala bitti duruşmalarım . Arabaya biner binmez son ses açtım teybi; içimdeki gürültüyü bastırmak adına. Rock dan her daim keyif almama rağmen hiç öyle son ses açık teyp dinleyicisi olmadım. Bas'ın davul ile flörtü caz armonileri ile daha hoş gelmiştir bana hep. Ama bu sefer iyi geldi bangır bangır müzik sesi... Hiç iyi bir hafta geçirmedim. Ev reisinin rahatsızlığının ayak seslerini saymazsak yaklaşık yirmi günü bulan rahatsızlığı artık üzerimde ve ruhumda bir türlü aydınlanmayan gökyüzü depresyonu oluşturmaya başladı. Daralan içimi ferahlatacak çıkar yol uzakta mıdır yoksa yanı başımda da ben mi göremiyorum. Etrafımdaki insanların sabrıma ve güleryüzüme methiye düzmeleri bile sinirimi bozmakta. Ben boynuzları çıkmış bir şeytan olmak istiyorum,elinde tırmığıyla. Birilerinin poposunu dürtükledikçe kahkaha atma hallerinin hayali bile zevk veriyor. Sabahlara kadar sokaklarda sarhoş dolaşmak ( hiç içmem ), sahillerde uyumak ( üşürüm) , nereye gideceğimi bilmeden gitmek istiyorum burdan ve mümkünse kendimden ve herşeyden. Biliyorum bu bana hiç yakışmayan bir yazı oldu ama ben bu denetimli , sorumlu, pozitif ve herşeyi tolore eden halimden uzaklaşıp bana hiç de yakışmayan şeyler yapmak istiyorum. Hiç kimsenin benden beklemediği şeyleri...


14 Haziran 2011 Salı

KUŞ YUVASI





Dün anne kuş eve girdi. Girdiği an itibariyle ev şenlendi. Şimdi öpüşme, koklaşma , sarmalaşma, muhabbet , kudurma, koşturma, gezme-tozma ve ana elinden çıkma yemek yeme zamanıdır..







11 Haziran 2011 Cumartesi

ADSIZ


Tuvaletten çıkarken kapıya yaslanmış bekliyordu çocuk. " Ya seni seviyorum diyeceksin ya da sonsuza dek burada kalacaksın" dedi. "Deli misin sen? " dedi kız . On yaşında bir çocuk için ilk defa yaşadığı bu şey bir taraftan gülme isteği uyandırıyor ama bir yanı da ürküyordu. Ama bu çocuk da çok oluyordu! Etrafına bakındı; durumu farkeden hademe Katibe Teyze hızla onlara doğru gelirken tuvalet kapısına duvar ören oğlan korkudan kaçmış, tuvalet önündeki tartışma da son bulmuştu.
Okulun folklor kursuna katılan kızın bir süre sonra karşısında oğlanı bulması çok olmamıştır. Ama aralarındaki boy farkı oğlanın bu durnumdan rahatsızlık duyup kurstan ayrılmasıyla son bulur. Kız rahat bir nefes alır. Alır almasına ama arkasından koşup saçlarını çekiştiren bu çocuğu bir gün görmediğinde merak eder , bir gün birkaç güne çıktığında da özlemesine engel olamazmış. Amaher karşılaşmaları koşturmaca, saç çekmece ve bağırış çağırışla karışık hallermiş. Çocuk kızdan bir sınıf büyük olduğundan kız son sınıfı onu kah merak ederek kah hayal ederek geçirmiş. Nerde olduğunu bilmesi mümkün değilmiş.
İlkokul bitip ortaokula yazıldığı ilk gün kız tam karşısında oğlanı bulmuş. Çocuk geldin mi demiş. Kızın da yanıtı evet' . Çekişme bittiği yeden yeniden başlamış. Kız kaçar oğlan kovalarmış. Doğru düzgün konuşmanın hiç yaşanmadığı iki yıl da geride kalmış. Oğlan mezun olup gitmiş. Lise yıllarında ise hafta sonunda düzenli gittikleri senfoni konserlerinde karşılaşmışlar hep ama hiçbir şey konuşamamışlar; kaçamak bakışlardan başka .
Araya yine yıllar girmiş. Kız evlenmeden birkaç ay önce otobüs beklediği durakta içinden bir ses arkasına dönüp bakmasını söylemiş. Hınca hınç kalabalığın içinden kendisine bakan bir çift göz ile buluşmuş gözleri. Kendisine aşk ve özlemle bakan bu gözler o çocuktan başkasının değilmiş. Kız hızla önüne dönmüş ,tekrar arkasına dönmeye cesareti yokmuş ; o arada gelen otobüsüne binip giderken her ikisinin de yapabildikleri sadece birbirlerine bakmak olmuş.
Aradan uzun uzun yıllar geçmiş. Tanıştıklarından ,tam otuz iki yıl sonra karşılaştıklarında bu sefer kız cesaret gösterip selam vermiş ve gülümsemiş. Çocuk buna inanamamış. Çoktan hazır olan kalbi duruma yenik düşmüş. Kapalı kapılar açılmış ardına kadar ; içeri gün ışığı dolmuş. Konuşmadan geçirilen otuz iki yılın içinde hem çocukluk hem gençlik gömülmüş. Şimdi ise farklı hayatların sorumluluğu ile birlikte birbirlerinin vazgeçilmezleri olduklarının gerçekliği arasında sıkışan kız ve oğlan birer yetişkin olduklarının kabulüyle el sıkışıp ömürlerinin sona ereceği güne kadar dost kalmaya and içmişler.

1 Haziran 2011 Çarşamba

ZOR


Dün başıma gelecekleri bildiğimden belki de , hiç kalkasım gelmedi yataktan. Yattığım yerden felaket senaryoları kurdum, kalkmamak adına..Hiçbiri olmadı tabii. Altı saat mahkeme koridorunun tozunu yalayıp yuttuktan sonra ofise sürünerek vardım. Gelincik tarlalarını anımsatan ama sadece toz ile kef arası ,kısaca leş kokan dosyaların arasında şöyle bir durup baktım. Ve baktım dedim ki dilini eşşek arası sokusuca ! Bu anlarda hep aklıma gelir babamla yaşadığım o diyolog : " Ben zoru severim babacığım, zor olan güzeldir! Zor olsun benim olsun !". Al sana dendi! Al !!!!
Bu cümleden sonra sanki tüm döngü zorluk üzerine kuruldu bana karşı. Herşeyim zor oldu, herşeyim. Herkesin kolaylıkla yaşadığı herşey, tüm ilkler benim hep zorlarım oldu. Nur topu gibi bir sürü zor'um var benim. Bu öyle ki hayatımdan çıkarmaya çalışsam da olmuyor, gitmiyor, bitmiyor, azalmıyor... zor! Yapışmış çıkmıyor. Şimdi ne kadar tam tersini günün yirmi dört saati dilesem de, değişen hiç bir şey olmuyor. Zor , hep zor !

30 Mayıs 2011 Pazartesi

BALONLAR



E- Seni çok seviyorum.İyi ki varsın benim yaşam hediyem !
Otuz yıldır seni seviyorum. Şimdi kalbime mahkumum,iki yıl sonra aklıma.
Sonsuza kadar seni seveceğim.
Seni hep sevdim daima seveceğim.
K- Seni çok seviyorum
Seni çok özlüyorum
Sonsuza kadar seni seveceğim, daima.
Seni deliler gibi seviyorum.
E- Beni deli gibi değil aklınla sev.
K- Çok özlüyorum.
E- Beni mi?
K- Kim olacak, tabii ki SENİ !
E- Sevgili ya da arkadaş olmamızın farkı yok, hayatımda ol yeter bana.
Bu işin gerçeği Yanlış ve Yasak.
Bizim birlikte olmamız imkansız.
Birlikte yaşlanamayız.
Sen beni kurtarıcı olarak görüyorsun.
Bu nasıl bir şımarıklıktır anlamadım.
Benim başka hayallerim var.
K- ( Sadece susar .Aşkın girdiği girdaba inanmak istemeyen gözlerle çaresizce bakar ve yine susar ).Sonra uçar...

26 Mayıs 2011 Perşembe

ÖZLEM



Bazı bazı , hadi itiraf edelim sıkça özlem basar beni. Ağır gelir sırtıma, içime, yüreğime; kulaklarım uğuldar....



Düşünürüm , bir buket olsa elimde, biri annem, biri babam, biri abim, biri ablam, diğerleri de yeğenlerim, tüm sevdiklerim...Ve ben gömsem başımı bukete ; koklasam , koklasam, koklasam...O koku hiç geçmese benden,uçmasa...



Ben balarısı olsam, o bukete konsam, konsam, konsam....Orda uyusam, uyansam; uçsam,uçsam,uçsam...



Hep orda kalsam...


23 Mayıs 2011 Pazartesi

MUTLU YILLAR !



Canım kızımın bana duyguların en güzeli , anneliği tattırdığının 5. yılına girdik bugün.



Nice yıllarımız olsun diliyorum, geri dönüp baktığımda yüzümde tatlı tebessümler oluşturan.



Seni seviyorum canım kızım !



18 Mayıs 2011 Çarşamba

BALÇIK


Bir Seçim ucuzluğu almış başını gidiyor. Ağzından köpükler saçarak konuşan liderlerin karşısındaki- ler onlardan da beter kudurmuş alkış tutuyor. Tv görüntüleri karşısında bir an galadyatörleri seyreden ve alkış tutan insan manzaraları geldi yüzyıllar öncesinden . Dar ağacına asılacak insanları seyretmek için meydanları dolduran insanların aldığı hazzı gördüm gözlerinde. Acı ve orgazm karışımı bir hissiyat ile olan biteni seyreden insanoğlu. Onların aldıkları zevk karşısında partnerini daha da coşturmaya çalışan partner edasının oluşturduğu zeminsizlik, seviyesizlik ve alaturka taktikleri kaset savaşlarıyla daha da ayyuka çıkmış durumda. Yaşadıkları ülkeyi cennete çevirme vaatlerinin ümitleri kalmamış insanlar üzerinde hiç bir etki yaratmayacağını bilenler , ülkeyi koca bir arenaya çevirme hususunda ant içmiş gibiler. Dallas dizisiyle cinselliğin entrikayla bulaşmış yüzü ile tanışan Türk toplumunun o yıllardaki naif ve bakir halini özlememek mümkün mü? İnternete düşen görüntüler, gizli çekim, kaset görüntüleri izleyenleri doyurmuyor artık. Daha fazlasını isteyecek , gün geçtikçe bu arzu daha da kamçılanacak giderek . Belden aşağı toplum haline gelmenin yarattığı seviyesizliği yukarı çekme çabaları hiç bir işe yaramıyor. Çığ aldı başını gidiyor; önüne geleni kendine katarak ..

Zerafet ile buluşan cesareti , aklı , fikri , çabayı; meydana gelen sonuç mağlubiyet bile olsa ayakta alkışlayan toplumlar için yarınlar bir muamma değildir. Yuhalama, iftira, hakaret, sövme recm ile harmanlanmış savaşların ne galibi ne de mağlubu bellidir. Kaybeden sadece toplumun kendisidir.

13 Haziran sabahı yeni bir Türkiye'ye uyanmayacak kimse. Hiç bir şey bir önceki sabahtan farklı olmayacak. Kirlendiğini farkedebilenlerin çabası ve pişmanlığı bile yetmeyecek; geri dönüşü yok yaşanılanların. Taziyeler sunulur !

14 Nisan 2011 Perşembe

İLK


Böyle miydim ya ben ! Annem beni kapıdan her geçirişinde bir sürü tembihleri de yanıma eklerdi. Yapabileceklerim çoktu ve sanki zamanım pek azdı. Parçalanan dizlerimi pansuman yaptırdıktan sonra aynı hız koşmaya devam eder, denizde kimsenin göremeyeceği kadar açılır, kulaklarım patlama sinyali vericeye kadar dalar, paraşütle atlar, sarp kayalara tırmanır, uçurumlardan korkmazdım. Canım yanmazdı; erkek Fatma lakabının şubesiydim adeta. Doğuma girerken dahi lunaparka gider gibiydim. Dim..dim..dim. Dili geçmiş zaman. Evet geçmiş zaman.

Şimdi , aynı operasyonu daha önce iki kez geçirmiş olan ben üçüncüsü için ilk kez tedirginlik ve sıkıntı hissetti. Kolay itiraf edemese de ilk kez korktu ,endişelendi ve düşündü. Ben bu bene hiç alışık değildi ve yeni tanışmıştı. Hiç ama hiç hoşlanmasa da bu ben yeniydi ve ona aitti. Merhaba demekten ve kabullenmekten başka yapabileceği birşey yoktu.


Hastaneye gidildi. Doktorla konuşuldu ve işlemin yapılacağı yere inildi. Hemşire gidelim dediğinde kocaya bakıldı " O da gelemez mi ? " denildi. Şimdi doğuma bile eşler alınırken benimkinde niye olmasındı. Ama cevap olumsuz olunca kocaya bir daha dönüp bakılmadan kapalı kapıya yönelindi. Baksam buğulanan gözlerde hazır bekleyen yaşlar düşebilirdi. Böyle miydi bu kadın ya ! böyle miydi ? Anne olmakla yumuşayan bu kalp ve ruh bir daha eski haline dönemezdi. Anlaşıldı ve kabul edildi. İtiraz etmenin manası yoktu. İlk defa yavrusu için endişe ve kendisi için korku hissetti; tıpkı annesinin kendisi için hissettikleri gibi . İlk kez keşfetti.



9 Nisan 2011 Cumartesi

AYLAR SONRA..


Evet aylar sonra bakmaktan bıktığım , açılmayan ve koskoca kırmızı bir yazıyla "mahkeme kararıyla kapatılmıştır " yazan bloğum açılmış. Ne sevindim anlatamam. Yazı yazmanın ötesinde yazılarını merakla beklediğim bir sürü arkadaşım var benim. Hepsine kavuşmuş oldum çok şükür !


HERKESE MERHABA !!! demek istiyorum ayrı ayrı, kabul ederseniz...

7 Mart 2011 Pazartesi

BEKLE

Burası adliye, Baro Odası. Ben bir avukat! Saat 11.30 duruşması bekleniyor ve şu an saat 13,50.
Ben bir avukatım, adalet tecilli edecek, bekliyorum........

20 Şubat 2011 Pazar

OFF 2


Bundan bilmem kaç ay evvel yine bir pazar koca bir OFF çekmiştim sizlere. Şimdi yine içimde koca bir off var. Dün sabah Hati elinde bavulu gözünde yaşı ile çaldı kapımızı; " bitti" diyerek. Omzumda içinde kalan yaşları da akıttıktan sonra biraz daha rahatladı. Dışarı attık kendimizi. Gidilecek en iyi yer olarak da yakınlardaki bir alışveriş merkezini seçerek. Balkız olmadan önce soğuk hak getire idi. Şimdi kapalı yer mucidi olup çıktık. Reis, yeni fırın diye tutturdu; koca alışveriş merkezindeki Elektro World'u bulamayınca çocuklaşıp hadi gidiyoruz dedi. Balkız elimde Reis önümde ben iki çocuklu kadın ruhiyatında, cinler tepemde !! Bu sefer başka bir kapalı mekana uçuş yaptık. Reis hemen fırınların yanına; kaptı eline koca bir fırın yapacağı yemekleri ve böreklerin hayaliyle coştu. Benimde içimde coşmuş koca bir OFF ile peşinde..


Bu sabahta aynı OFF içimde daha büyük ve çöreklenmiş bir halde..Çıkalım bakışlarını anlayan Reis hemen pencereyi açtı "baaakkk ne kadar soğuk, donarız" . Dedim çıkalım, boğaza gidelim hatta dingil nereye dönerse oraya; yemek yiyelim avarelik, serserilik yapalım hatta ......." .Reis korktu benden ve ben de var olduğu çok açık potansiyel serserilik hallerinden. Cevap "Cıııkkk!"


Balkız Hati ile masal seansında,Reis belgesel kanal turlarında, ben se evrak çantası içerisinde beni bekleyen dosyaları elime almamak için bi mutfak bi tuvalet arasında dolanmakta.. Bir OFF çeksem karşıki dağlar duyar mı desem , valla Moskova'dan bile duyulur da ....ne yazar !

8 Şubat 2011 Salı

HALA




Akşamdan kalmayım bugün
Sabah olmayacak asla !
Bak her yer karanlık
Işıksızım...

Hala



Git derken kalmanı
Giderken tutmanı dilemek..
Med- cezir hayatım
Tutunamadım...

Hala



Hep yanan umudun kaynağı
Ben!
Kaçak! Sen..
Hiç olmamış hayatın
Hayali bekliyor

Hala





ZÜHRE
















Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...