28 Ekim 2009 Çarşamba

ANILAR

Bunu şu yazıyı ele alana kadar hiç düşünmemiştim. Bizi geçmişe sürüklendiğimizde mutlu eden, gülümseten, bazen sevinçten ağlatan, kahkaha atığımız anlar toplamına " hatıra" diyoruz da , aklımıza geldiğinde içimizi ürperten, buz gibi hissettiren, karnımızda bıçaklar sokulup çıkıyormuş gibi olduran, üzen, kahreden, unutmak isteyip hatta bilinç altına attığımız ve unuttuğumuzu sanıp da hiç olmayan bir zamanda hortlayan anlar sinsilesine de " anılar" diyoruz. Ya da kimbilir belki de ben beynimde bu iki kelimeyi böyle bir tasnifle kullanmak istiyorum. Evet bir kaç gündür hortlayan anılarla başbaşayım. Başımdan atamadığım gibi rüyalarıma da musallat olan anılar. Hiç yaşanmamış saymak mümkün değil . Zamanla geçtiğini sandığım bıçak yaraları ile kanayan içimi, yüreğimi soğudu sanmak. Nafile. Ne kadar bilinç altına da sürülse zamanaşımına uğramıyor anılar. Ya bir melodi ya bir film karesi ya da her ne ise yakalıyor çırılçıplak ruhumu, yaralı ve biliyorum hiç bir zaman da tam olarak iyileşmeyecek yüreğimi. Yeni anladım bazı şeylerin zamanla kabuk tuttuğunu ama altındaki yaranın hiç bir surette kapanmayacağını. Kanıyormuş için için. İçi irin tutmuş. Lanetlemek ve sonsuzluğun içine sürüklemek kırılmış kanatları onarmıyormuş meğer. Bir bir kırıldı kanatlar , karşının en emin adımlarla, en istekli , kendini onaran vahşetiyle. Kırdı, kendine iyi geldi. Kırdı, içi yüceldi. Kırdı, nefesi açıldı. Ama hayatının içi boşaldı. Kırılmış kanatlarla dahi uçabilmek mümkün. Hem de en yükseğinden. Hem de en içteninden. İstemek, çok istemek, çok inanmak ve varolmak. Acıyarak da kanayarak da olsa herşeyin varlığını kabullenerek MERHABA , İşte HAYAT demek.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...