28 Ekim 2009 Çarşamba
BEYOĞLU
Geçen sabah telefonum çaldı. Uzun zamandan beri görüşemediğim gibi hayatın yoğunluğundan olsa gerek yine uzunca bir süreden beri telefonda dahi konuşamadığım canım arkadaşım, eski ortağım Sinan . Benden kısa bir süre sonra evlenip o da benim gibi çocuklu kervanına katıldı. Sinan'ın sesini duymuş olmam beraberinde ablası ve benim can dostum Yeşim'i aklıma getirdi. Aradım hemen ; telefonun tellerinde özlem gidermeye çalıştık. Eskilere, öyle aman aman çok olmasa da zihnimde epey geride kalmış ama asla unutulmamış ve unutulmayacak yıllara gittim. İstanbul'a ilk geldiğim yıllardı. Burada tanıdığım ilk kişilerden biriydi Yeşim. Yabancı bir şehirde bana önce rehber, sonra sırasıyla arkadaş ve dost oldu. Sonra aile bireyleriyle de teker teker dostluk kurduk. Kardeşi Sinan ile tam 5 yıl aynı ofisi paylaştık. Parasızlığı, çaresizliği, umudu, direnişi, mutsuzluğu, sevinci, hüznü ve yeni başlangıçları. Neler yaşanmadı ki o ofiste. Hatta iki ofiste. Birinde sadece 1 sene kalmıştık, hırsız girmeseydi belki daha da fazla. İkisi de Beyoğlu'nda. Özeldir Beyoğlu benim için. Beyoğlu İstanbul'dur. Neler gelmedi ki hatıra,; Sinanların Ülker sokaktaki evden komşuları travesti ablalara kadar. Ne renkliydi. Ne neşeydi günler. Belki de benim için tek renk tek neşeydiler o yıllarda . İlk aklıma gelenler Sinan'ın Keto ve Atatürk'ün 10. yıl nutku taklitleri. Nasıl gülerdik coşkuyla. Ofiste kafam mı karıştı, canım mı sıkıldı bir volta; İstiklal' de uçup giderdi toz kırıntı. Sonra ofiste kahve molaları ve fal turları. San Antuan'ı aydınlatan ışıklar yağan karların savruluşunu öyle güzel yanıstırdı ki saatlerce koltuğumdan kalkmadan seyrettiğimi hatırlıyorum. Ev ile ofis arası yürüyerek tam 5 dk. sürerdi. Yolu uzatmak amaçlı önce çiğdemli ekmeğiyle meşhur Odun Fırın'a uğrar öyle dönerdim eve. Eğer saat 19 ise eve eşyalarımı bıraktığım gibi doğruca üst katımda oturan Kamile teyzeye. Çünkü Kamile Teyze ve biricik aşkı Kemal Amca her akşam hiç sektirmeksizin saat 19 da türk kahvesi içerler ve ben gelmeyince de bozuk atarlardı. Birlikte içilen kahvelerden sonra hooppa kapanır fincanlar. Kamile Teyze kendisine ve tabii bizlere de nefis fal bakardı. :)) Kemal Amca bazen bizden önce bitirir kahvesini ve bizden daha heyecanlı kapardı fincanını . Aç olsam bile kaçırmazdım bu seyansları. Akşam yemeğinden sonra köşe abajurumu yakar, günün dizisini izledikten sonraa tumba yatak. İlk yalnız kalışım, ilk adımlarım, ilk düşüşüm,ilk hayal kırıklıklarım ,ilk hezimetim ve tekrar merhaba deyişimin ana kucağıydı Beyoğlu. Benim için hayatı öğrenmeye başladığım ilk yerdi. Beyoğlu benim yalnızlığımdı. Ancak bu yalnızlık bana kalıcı dostluklar ve muhteşem hatıralar bıraktı. Şimdi bu içimi ısıtan anları teker teker yeniden hatırlıyorum . Yüzümdeki gülümseme ve içimi saran sıcacık duygularla o günlere selam olsun. Nurlar içinde yattığını düşündüğüm Kamile teyze, sağlık ve afiyette olması için duacı olduğum Kemal amcam ve diğer yazılarımda bahsedeceğim Perihan ve Mustafa . Sağolun , varolun.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder