.bmp)
Teknolojinin vardığı sonucu değil de teknolojinin bizzat kendisine, en iyisine ,dolayısıyla en pahalısına sahip olmaya çalışan gençliği ve onları mutlu etme pahasına kendilerini zora sokan ebeveynleri gördükçe üzülüyorum. Yaşattıkları mutluluk o kadar kısa süreli ve yalan ki.
Kalıcı mutluluklar başkaydı benim çocukluğumda. Sabah kahvaltıdan sonra çıkardık sokağa. İkindiye kadar apartmanda oynanan evcilikten sonra akşam üzeri arka bahçeye koşardık. Gayemiz sadece oyun oynamaktı. İstop, yakan top, dokuz taş, yakalamaç, kulaktan kulağa, sessiz sinema ve daha niceleri. Bu oyunlar bile yetmezdi. Kendi bulduğum cadı yakalamacası oyununa bayılırdı bizimkiler. Ben cadı olur diğerlerini teker teker yakalar ; yakaladıklarıma ise ceza olarak hayvan taklidi yaptırırdım. Saçma belki ama komik ve çok eğlenceliydi. Hepimizin ayağında tokya terlikler vardı. Çoğu da beyazdı. Bazılarının üzerinde plastikten renkli çiçekleri olurdu. Ama tokya'ydı işte ! Bazen "terlikler foraaa! " yapıp koşardık beton yollarda.
Konfeksiyon ürünleri de çok yoktu o zamanlar. Belki vardı ama alan azdı çünkü pahalıydı. Annem her ay aldığı
Burda'lardan beğendiklerimizi Kemeraltı'na inip aldığı kumaşlardan diker koyardı başucumuza. Bayılırdım dikiş gecelerine. Karşı komşumuz ciciannemin kızı Semra Abla'm ile annemin , dikişle birlikte bol kaynatmalı sohbetlerini bir köşeye sinerek ses çıkarmadan dinler ; Burda'ların sarışın mankenlerini annem esmerlerini de Semra Abla'm yapar kendimce oyun oynardım. Mutluyduk hem de çok mutlu.

Ne eşofmanlarımızın ne de ayakkabılarımızın markaları vardı. İkisi de bir amaca hizmet etmek için üretilmişlerdi bizim için o kadar. Kızlar kırmızı, erkekler lacivert giyerdi; yanlarında beyaz şeritleriyle. Ayaklarda da o zamanın tiger ayakkabısı. Lacivert, yanları da sarı şeritli. Ne Adidas,ne Nike ne de başkası. Çok sonraları Puma çıkmıştı; ilk bildiğimiz. Ama sahip olamadığımız için üzülmedik biz hiç. Mutluyduk, çok mutlu.
Çizgi filimlerimiz Heidi, Şeker Kız Candy ; dizilerimiz Küçük Ev , Walton
Ailesi,San Francisco Sokakları, Beyaz Gölge, Bonanza; gençlik dizimiz Fame ilk aklıma gelenler. Her evde bir radyo ; Fm3 İzzet Öz 'ün "Teleskop" programı beklenir, eller kayıt çihazında hazır. Başladı mı , kayıt! En flas,popüler parçalar bu programda yer alırdı. Abim gözü gibi bakardı kasetlerine.Belki 500 tane olan o zamandan kalan kasetleri hala atmadım,atamam. Anılar yüklü
hepsinde.




Akşamları TRT de (zaten başka kanal yoktu) verilecek filmler için ciciannemlerle biraraya gelinir, hiç ses çıkarmadan izlenir,arada çaylar hüpletilir; bitince de mutlaka kritiği yapılırdı. Hiç boş akşamımız yoktu.Bir akşam biz onlarda, bir akşam onlar bizde. Biraz geç kalınsın duvar vurulurdu hadi diye. Bizler mutluyduk çok mutlu.
Mutluluğu insanda , arkadaşta, dostta, oyunda, müzikte, sohbette, kitapta bulan nesildik. İsteklerimiz, ihtiraslarımız , "Neden alınmadı ?" kaprislerimiz yoktu. Bu sebeple anneler ve babalar çocuklarına alamayacakları ve alamadıkları şeyler için üzülmezlerdi. Diye düşünürken aklıma geldi. Acaba zaman içerisinde ebeveynlerin davranış şekli değişmiş olabilir mi ? Anne ve babaların sahip olamadıkları tüm şeyleri çocukları için var etmeleri , istedikleri herşeyi onları hiç zorlamadan yorulmadan önlerine koymaları sonucu tatminsiz ve mutsuz çocuklar yetişiyor olabilir mi? Ebeveynlerin çocukları üzerindeki emel ve arzularının onları bizlerden ne kadar uzağa götürmüş olduğunu görmeden hayıflanmak sadece onları suçlamak doğru mu? Ne dersiniz ?